BERLİN´DE CUMHURİYET BAYRAMI`NI KANÇILARYA’DA KUTLADIK

ABONE OL
10:50 - 01/11/2021 10:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Cumhuriyetin 98’inci yılını kutladık. Kançılaryada yaptık bu kutlamayı. Bu toplantıya Ahmet Başar Şen ev sahipliği yaptı. Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘ın mesajı okundu. Anlam yüklü bir mesajdı. Daha sonra Berlin Sefiri Ahmet Başar Şen kürsüyü teşrif etti. Kendinden emin bir şekilde geldi kürsüye. Berlin’de Başkonsolosken Özbekistan Sefirliğine atanmıştı. Özbekistan dönüşünde bir süre Ankara’da misafir edilen Şen, daha sonra Berlin Sefirliğine atanmış. İsabetli bir atama olmuş.

Orta Asya kültürünü arkasına alarak kürsüye çıktığı her halinden belliydi. İmam Maturidî, Hoca Ahmed Yesevî, İmam Buharî nefesiyle beslenmenin haklı gururunu yaşıyor olmalıydı. Verilen mesajların satır aralarında o nefesin gücünü hissetmek bizlere ayrı bir motivasyon oldu. Kendisini seven ve sayan tanıdık simalarla birlikte olmanın verdiği rahatlığı da görmezden gelmemek lazımdır.

En az 20 Cumhuriyet Bayramı kutlamışlığım vardır Berlin’de. Bazı büyükelçiler Türkçe konuşurlardı, bazıları Almanca. Hem Almanca hem de Türkçe olarak konuşma yapan büyükelçiye fazla rastlamadım. Sefir Şen mesajını Türkçe ve Almanca verdi. Yapılması gerekeni yaptı.

Ancak bizim insanımızın garip bir alışkanlığı var. Saygısızlık yapmayı marifet sayıyorlar sanki. Cumhuriyetin 98’inci yılı kutlamasına davet edilen insanlardan bahsediyorum. Belirli bir seviyeleri var bu insanların. Kimisi sivil toplum kuruluşlarında yönetici, kimisi iş adamı, kimisi basın görevlisi kimisi de Türk ve Alman makamlarında görevli kişiler bunlar.

Sefir kürsüde, konuşuyor, dünyaya mesaj veriyor, Türkiye’nin sesi olarak veriyor mesajını. Dinleyen yok. Herkes birbiriyle muhabbet ediyor. Sefirin gözü önünde oluyor bütün bunlar. Ayıptır, saygısızlıktır. Be adam, 10 dakika sabret ve verilen mesajı dinle. 10 dakika, hadi 20 dakika olsun. Sen zaten oraya o mesajı almak için davet edildin. Sabredip verilen mesajı almayacaksan veya almak istemiyorsan o davete niçin geldin… Ne zaman adam oluruz, dinlemesini öğrenince…

Bu derece saygılı(!) insanların huzurunda mesajını yine verdi sefir. Dinlemeyen insanlara rağmen konuşmasını tamamladı.

Verilen mesaj aynen şöyleydi:

 

““Sayın Milletvekilleri,

Sayın Büyükelçiler,

Kıymetli Vatandaşlarımız,

Saygıdeğer Misafirler,

Bu akşam Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 98. Yıldönümünü hep birlikte gururla kutluyoruz.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Bu en büyük bayramımızda sizleri Büyükelçiliğimizde ağırlayabilmekten büyük mutluluk duyuyorum. Bugün ayrıca, daha önce Başkonsolos olarak görev yaptığım Berlin’de bu kez Büyükelçi sıfatıyla bu kutlamaya ev sahipliği yapmanın heyecanını ve kıvancını

yaşıyorum. Türk milleti için bu en anlamlı günde, coşku ve mutluğumuzu paylaşan tüm misafirlerimizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Kutlamamızı esasen arzu ettiğimizden çok daha az sayıda katılımla gerçekleştirebiliyoruz. Çünkü pandemiyle mücadelede katedilen olumlu mesafe bayramımızı kutlamamıza imkan verse de, bulaşma riski ve kısıtlamalar maalesef devam ediyor. Keza Resepsiyonumuzun saati, süresi ve içeriğini, ikramlarımızın miktar ve tarzını, pandemi şartlarını düşünerek saptadık. Tedbirlerimizi

anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Cumhuriyet, Türk milletinin Atatürk önderliğinde verdiği benzersiz mücadelenin, onurlu duruşun, vatan sevgisinin, egemenlik ve bağımsızlık iradesinin ortaya çıkardığı bir eserdir. Bu eser, milletine güvenen, geleceğe özgüvenle bakan, heyecan ve şevkle çalışan o neslin bugünkü nesillere, bizlere armağanıdır.

Bugün, Cumhuriyetimizin kurucuları olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile dava arkadaşlarını, vatanımızın bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, istiklal ve egemenliğimiz için her şeylerini ortaya koyan kahraman gazilerimizi derin minnet duygularımızla anıyoruz.

Cumhuriyetimizin kurulduğu 29 Ekim 1923 tarihi, Türk Milleti için bir dönüm noktasıdır. Cumhuriyet vizyonuyla, ülkemizin sadece siyasi, ekonomik ve sosyal altyapısı değil, milletimizin kaderi yeniden şekillenmişti.

Uzun savaşların yakıp yıktığı topraklarda, imkansızlıklar içinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletlerin hayatında kısa denebilecek bir sürede modern bir devlete dönüşerek bugünkü seviyeye ulaşması, örnek bir başarı ve gurur tablosudur.

Bu yönüyle Cumhuriyet aynı zamanda bir modernleşme projesidir.

Aklı, bilimi, demokrasi anlayışını, hukukun üstünlüğünü ve eşitlik ilkesini merkeze alan Türkiye Cumhuriyeti, her zaman çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmayı hedef edinmiştir.

Cumhuriyet deneyimimizin en gurur verici sıçramalarından biri kuşkusuz kadın-erkek eşitliğini sağlaması, kadınlarımızı toplumsal hayatta hak ettikleri yere getirmesi olmuştur. Çağının ilerisinde hükümler içeren ilk Medeni Kanun 1926 yılında kabul edilmiş, Türk kadını pek çok ülkeden önce medeni haklara kavuşmuştur. Bugün hayatın her alanında kendine güvenen, yetenekli, başarılı kadınlarımızı en üst konumlarda görmekten büyük mutluluk duyuyoruz.

Cumhuriyet, geniş çaplı bir eğitim atılımını da hayata geçirmiştir.

Latin harflerini esas alan Türk alfabesinin 1928 yılında kabulü, yani Harf Devrimi, bu atılımın temelini oluşturmuştur. Türkiye’yi daha aydın, daha güçlü ve müreffeh bir geleceğe ancak iyi eğitimli yurttaşların taşıyabileceği anlayışı, Cumhuriyet tarihimizin şiarı olmuştur.

Türkiye 98 yıllık Cumhuriyet tarihinde büyük dönüşümleri ve kalkınma atılımlarını başarıyla hayata geçirmiştir. 98 yıl önce 13 milyon olan Türkiye’nin nüfusu bugün 85 milyondur. 98 yıl önce Türkiye’deki okuryazarlık oranı %15 civarındayken bugün %98 okuryazardır. Bugün, 25 yaş üstü nüfusumuzun 5’te birinden fazlası üniversite mezunudur. Yükseköğretim kurumlarımızda 8 milyonu aşkın öğrenci kayıtlıdır. Ve en önemlisi, yükseköğretimdeki kız öğrenci oranı yüzde 49’u yakalamıştır.

Üniversitelerimizde 10 bini aşkın profesörümüz arasında kadınların oranı yüzde 32’nin üzerindedir. Bu oran örneğin AB ülkeleri ortalamasının oldukça üzerindedir.

Cumhuriyet, Türkiye’nin ekonomik dönüşüm ve gelişiminin de itici gücü olmuştur. Türkiye, halkına daha yüksek yaşam standartları sunan, müreffeh toplumlar arasında yerini almıştır. 1923’te tarım ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti önce sanayisini geliştirmiş, son yıllarda ise küresel dönüşümle de uyumlu biçimde bilgi toplumun yönelmiştir. Günümüzde Türkiye, genç, üretken ve çalışkan nüfusu benzersiz coğrafi konumu, güçlü dijital altyapısıyla ciddi bir ekonomik potansiyeli barındırmaktadır. Dünyanın farklı coğrafyaları için bir cazibe, çekim merkezidir. Sunduğu fırsatlar ve iş imkanlarıyla artık göç veren değil, göç alan bir ülkedir.

Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda ihtilaflarla dolu bir coğrafi çevrenin ortasındaki bir barış ve istikrar adasıdır. Kuruluşundan bu yana Cumhuriyetimizin dış politikasının temelini oluşturan Atamızın “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi sadece söylemde bırakılmamış bugün de girişimci ve insani dış politikamızla etkin bir şekilde hayat geçirilmektedir. Mümkün olduğunda ikili ve çok taraflı mekanizmalarla ve üyesi olduğumuz uluslararası örgütlerle işbirliği halinde, gerektiğinde tek başımıza, yerel, bölgesel ve küresel sorunlara iyi niyetli, yapıcı ve kalıcı çözümler üretmeye çabalıyoruz.

Ortadoğu’da, Ege’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de, Balkanlarda, Kafkaslarda ve bu bölgelerin de ötesinde ihtilafların önlenmesine, istikrarın yayılmasına, barışın tesisine, refahın artmasına önemli katkılarda bulunuyoruz.

Cumhuriyetimiz 98 yaşına girerken, Federal Almanya, derin ve çok boyutlu ilişkilerimiz olan ülkeler arasındadır ve bizim için müstesna bir konumdadır.

İkili ticaret hacmimiz pandemiye rağmen, 2020 yılında 38 milyar ABD Doları’na ulaşmış, Almanya, Türkiye’nin en büyük ticari ortağı konumunu korumuştur. İkili ticaretimiz 2021 yılında da başarılı bir grafik sergilemektedir. Yılsonu itibariyle ticaretimizin 40 milyar Dolar’ı aşarak rekor seviyeye ulaşmasını beklemekteyiz.

Almanya son 20 yılda ülkemize gelen uluslararası doğrudan yatırımlarda da 10 milyar Dolarla 6. sırada yer almaktadır. Kendi sektörlerinde dünyada önde gelen Alman firmaları –isimlerini saymak reklam olur- Türkiye’de de karlı yatırımlara imza atmıştır.

Benzer bir şekilde, bugün Almanya’da faaliyet gösteren yaklaşık 90 bin Türk girişimcinin sahip olduğu işletmelerin yıllık ciroları toplamda 50 milyar Avro’yu geçmektedir. Türk sermayesi Almanya’da 500 binden fazla istihdam sağlamaktadır. Almanya’daki Türk yatırımlarının toplamı da 3 milyar Dolar’ı aşmıştır. Türkiye ve Almanya, yakın coğrafyamızdaki kriz bölgelerinde barış ve istikrarın korunmasına dönük uluslararası çabalarda birlikte yer almıştır. Balkanlar ve Afganistan, bunun hemen akla gelen örnekleridir.

NATO Müttefiki iki ülke, Avrupa çapında olsun, küresel düzeyde olsun Batı demokrasilerinin oluşturduğu tüm önde gelen uluslararası kuruluşların ortak üyesidir. AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı), Avrupa Konseyi, G-20 ve OECD gibi çok taraflı platformlardaki işbirliğimiz ikili ilişkilerimize ayrı derinlik kazandırmaktadır.

Öte yandan, sınırlarımız içinde ve ötesinde, PKK, DEAŞ ve FETÖ başta olmak üzere, terör örgütleriyle mücadelemiz esasen Almanya’nın güvenliğini ve kamu düzenini de yakından

ilgilendirmektedir. Bu bakımdan terörle mücadeledeki işbirliğimizi geliştirmek, yalnızca dostluğumuzun değil, müttefikliğin ve karşılıklı çıkarlarımızın da gereğidir.

AB’ye tam üyelik Türkiye’nin önüne çıkarılan engellere rağmen stratejik hedefimiz olmaya devam etmektedir. Bu konuda Almanya ayrı önem taşımaktadır, çünkü Türkiye’yi de kapsayacak AB’nin küresel sınamaları çok daha başarıyla göğüsleyebileceğine ilişkin vizyonu geçmişte olduğu gibi gelecekte de yeniden ortaya koymaya muktedir bir ülkedir.

Dost ve müttefik Almanya’yla ilişkilerimizin en önemli boyutu burada yaşayan üç milyonun üzerinde insanımızdır.

İşgücü anlaşması çerçevesinde çalışmak üzere 1960’lı yıllardan itibaren Almanya’ya gelen insanlarımız, Türkiye ile Almanya arasında güçlü sosyo-kültürel bağlar kurmuştur. Takip eden kuşaklarla bu bağlar giderek güçlenmiştir. Türk toplumu, Almanya’nın bugün ulaştığı refah seviyesine, kalkınmasına çok büyük katkılarda bulunmuştur. Ve bugün, göçün 60. yılında ekonomiden kültüre bilimden siyasete, sanattan spora, hayatın her alanında Türkiye kökenli insanları görmek bizlere mutluluk vermektedir.

Dr. Özlem Türeci ile Prof. Uğur Şahin de Türk toplumunun Almanya’daki başarılarına en yeni örneklerdir. Almanya’da geliştirdikleri aşı, tüm dünya için umut olmuştur. Onları

huzurlarınızda bir kez daha kutlarım.

26 Eylül’deki Federal Meclis seçimlerinde birçok Türkiye kökenli adayın milletvekili seçilmesi de Almanya’da yaşayan Türkler için kayda değer olumlu bir gelişmedir.

Almanya’nın hemen her bölgesinde günlük hayatta karşımıza çıkan yüzler hatta binlerce diğer örnek, Türk toplumunun Almanya’daki uyum başarısını ortaya koymaktadır. Almanya’daki Türklerin kültürel kimlik ve milli benliklerini koruyarak, yaşadıkları ülkeye her alanda katılım ve katkılarını arttırarak sürdüreceklerine eminim. Bu, iki ülke arasındaki dostluğu daha da pekiştirecektir.

Diğer taraftan, Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanlarımızın son 60 yılda karşılaştıkları zorlukları ve halen süren sorunları da unutmamak lazımdır.

Şimdiye kadar Almanya’da 50’den fazla insanımız Mölln, Solingen ve Hanau cinayetleri gibi ırkçı saldırılarda ve NSU terör örgütünün menfur seri cinayetlerinde hayatlarını kaybetmişlerdir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı, Almanya’nın bir numaralı güvenlik meselesi olmaya devam etmektedir. Türklerin ve diğer birçok göçmen kökenlinin Almanya’da gündelik hayatta maruz kaldıkları ayrımcılık olayları ne yazık ki sürmektedir.

Federal Hükümet’in son yıllarda bu tehditlere karşı attığı adımları memnuniyetle karşılıyoruz. İster Türklere ya da Müslümanlara yönelik olsun, ister İslamofobi, anti-Semitizm ya da göçmen karşıtlığı şeklinde tezahür etsin, nefret ve ayrımcılığın her türüyle, tüm imkanlar kullanılarak topyekun mücadele edilmelidir.

Tabiatıyla Almanya’daki insanlarımızın kültürlerini korumaları da sağlıklı uyum açısından önkoşuldur. Bu anlamda, Türk toplumunun kökleriyle bağlarını sağlayan ana unsur olan Türkçe dil eğitiminin devlet tarafından desteklenmesi ve teşvik edilmesi, aynı zamanda dini ihtiyaçlarının tam anlamıyla karşılanması önem taşımaktadır.

Almanya Türk toplumunun çifte vatandaşlık, anadilin korunması, din hizmetlerinin yaygınlaştırılması gibi beklentilerini destekliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti olarak, Almanya’daki insanlarımızın hak ettikleri şekilde huzur, esenlik, refah içinde, Alman toplumuyla uyum içerisinde yaşamaları ve ülkelerimize değerli katkılar sunmayı sürdürmeleri için Alman makamlarıyla işbirliği yapmaya devam edeceğiz. Sonuç itibariyle başarılı uyum, etkin katılım gerektirir.

Katılımı mümkün kılan da eğitimdir. Eğitim ise ancak kabul, hoşgörü ve eşitlik kültürünün yeşerdiği koşullarda arzulanan sonuçları verebilir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu anlamlı günümüzde davetimize katıldığınız için hepinize tekrar teşekkür ediyor, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk ile dav arkadaşlarının, Cumhuriyetimizin bekası için canlarını feda eden şehitlerimizin, bu uğurda her şeylerini feda etmeye her daim hazır gazilerimizin huzurunda bir kez daha derin saygı, sevgi ve minnetle eğiliyorum. Teşekkür ederim.”

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.