ÇOK ŞÜKÜR RİSK TAŞIMIYORMUŞUZ!  

ABONE OL
13:02 - 24/10/2020 13:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Çok şanslı bir ülkeyiz, her konuda uzman bir iktidarımız var. Ne kadar şükretsek az. Üstelik sevinmeliyiz de, uzmanımız, artık ölümüne ramak kalmış kişilerin dışında hiçbirimizin risk taşımadığına karar vermiş!..

Malûmunuz salgın nedeniyle, 65 yaş üstündeki herkesin ve çocuklarla gençlerin, önce bir süre sokağa çıkması yasaklandı, ardından 65 yaş üstündeki kişilere Pazar günleri, tüm alışveriş yapabileceği yerler kapalı olduğu halde, gün içerisinde semtinden uzaklaşmamak ve özel aracını kullanmamak şartıyla kısa bir süre, dışarı çıkma izni verildi. Çocuklar ve gençler ise, yaşlarına göre, bir kısmı Çarşamba, bir kısmı Cuma günü yine belli saatlerde dışarı çıkabildi. Ayrıca bu kişilere şehirlerarası seyahat de yasaktı. O günden bugüne, bazı gün ve saat değişiklikleri yapıldı… Şimdi ise, çocuklara her an serbest, 65 yaş üstüne sabah saat 10.00’dan önce, akşam 17.00’den sonra sokağa çıkmak yasak. Belli saatler dışında, toplu taşım aracı kullanmaları da yasak!.. Çünkü 65 yaş üstü kişiler, halâ riskli grupta yer almakta…

Özetle, 65 yaş üstündeki kişiler, aylardır riskli grup olarak görüldü, bu nedenle de pek çok kısıtlamaya maruz kaldı, pek çok mağduriyet yaşadı, pek yok sıkıntı çekti ve halen de riskli grupta görüldüğünden, pek çok sorun yaşamakta… Riskli durumda olmaları nedeniyle korunması gereken bu grup, iş aşıya gelince, yaşları 65’in ne kadar üzerinde olursa olsun, ne kadar çok kronik hastalığı olursa olsun, riskli sayılmıyor artık!..

İnsan ister istemez, madem onca yaşları ve onca hastalıklarına rağmen, neden aşı söz konusu olunca risk taşımıyorlar da, sokağa çıkmak söz konusu olunca, riskli grupta yer alıyorlar diye düşünüyor ve de mantığını devreye soktuğunda, yanıt bulamıyor bu karmaşaya.

Aslında yanıtı apaçık ortada… Bu salgının bizim ülkemizde görülmeye başlamasından bu yana, 8 ay geçti ve 8 aydır her tedbir, her uygulamanın deneme yanılma yoluyla ortaya konduğu da bir gerçek. Olayın vahameti de ortadaydı, kış aylarında salgının daha da artacağı öngörülüyordu. Ülke nüfusunun 65 yaş üstü kişi sayısı belli, riskli durumda olanlar da belli, o halde, daha işin başında, bu doğrultuda gerekli sayıda aşı talep edilip temin edilmesi gerekmez miydi?!

Şimdi e Nabız uygulamasından sorgulayan herkese, yukarıda da sözünü ettiğim gibi, 65 yaşın ne kadar üzerinde olursa olsun, hangi kronik rahatsızlıkları olursa olsun, risk taşımıyorsun yanıtı veriliyor. İster kalp damar hastası olun, ister yanı sıra, diyabet, koah, böbrek, karaciğer ve akciğer, kanser, astım hastası olun veya başkaca da kronik hastalıklar… Hastalıklarınızın sayısı 5 ve yukarısı sayıda değilse, beşin altındaki hastalıklarınız istediği kadar ciddi, istediği kadar hayati olsun, riskli kabul edilmiyorsunuz! Bu hastalıkları da, e Nabız denilen uygulamadan tespit ediyorlar ki oradaki bilgiler de çok yeterli ve sağlıklı değil.

Ya kişinin bağışıklık sistemi herhangi bir nedenle çok az çalışıyorsa, bağışıklığı düşükse ki bu e Nabızda görülmüyor. Oysa kanser hastalarının, kanseri atlatmış da olsa, aldığı kemoterapi nedeniyle, bağışıklık sistemi bozuluyor, bağışıklığı düşüyor ve uzun yıllar da düzelemiyor! Diğer bir yandan da, pek çok kronik hastalığı olan ya da 8 ay öncesinde olmayan kişi, 8 aydır salgın nedeniyle korkarak hastanelere muayeneye ya da kontrollerine gidemiyor. 8 ayda sağlık durumunda pek çok gelişme olmuş olabilir. 8 ay önceki doktora gidişlerine bakılarak ki yapılmış olan tetkikler de dikkate alınmadığından, nasıl oluyor da, “Sen riskli grupta değilsin” denilebiliyor?!

Anladığım kadarıyla, öngörerek yeterli aşı talep ve temin edilmediğinden ya da aşıya ödenecek para bulunmadığından veya ayrılamadığından, aşı ancak neredeyse ölüm raddesine gelmiş olanlarla, belli bazı kişilere uygulanabilecek. Geri kalanlar da ne halleri varsa görsün, eve kapansın, kimseyle görüşmesin, koruyabildiğince korusun kendisini, Allah’a emanet yaşasın yaşayabildiğince deniliyor ama ya dışarı çıkmak zorunda olanların, halen bir işte çalışıyor olanların durumu ne olacak?

Tıpkı maskedeki durum… “Piyasada olmuş olmamış beni ilgilendirmez, maddi durumunun yeterli olup olmaması, asgari ücretli ya da işsiz oluşun da beni ilgilendirmez; nereden ve nasıl bulursun bilmem ama mutlaka maske takacaksın, takmazsan ceza yazarım ama sana maske veremem” Aşıda da aynısı… “Sen riskli gruptasın, o nedenle sana şunlar şunlar yasak ve de mutlaka aşı olmalısın, hele de kronik hastalıkların varsa, mutlaka ve mutlaka ama sana aşı yapamam, çünkü o kadar aşı talep ve tedarik etmedim, çünkü hem öngöremedim, hem de çok büyük rakam, ben senin sağlığını korumak adına o kadar para ödeyemem”

Gerçi beni riskli kabul edip, gel aşı yapalım diye yalvarsalar da, bunca şaibenin söz konusu olduğu bugünlerde aşı olmam. Zaten geçen yılın virusuna karşı bir aşı, Corona için değil. Koruyucu nispeten ama büyük oranda değil. Zatürre aşısı da öyle; Coronanın oluşturduğu zatürreye yararı yok diyor uzmanlar. Yani her ikisinin de % 100 koruyuculuğu yok! Ayrıca aşı denen şey, zayıflatılmış, yarı ölü viruslar… Bağışıklığı çok düşük ya da çökmüş olan kişileri, bu yarı canlı virüsler, hasta etmeye yetecektir düşüncesindeyim. Korunayım derken, hastalığı gönüllü olarak davet etmiş durumuna düşmek çok mümkün bu durumda. Bu salgında, sağlık ocağına git, o kalabalıkta bekle, uygunsan, reçeteyi al, eczaneye git, aşıyı al, sağlık ocağına dön, yine kalabalıkta bekle ve aşını olup evine gel. O gidip gelmelerde, virusun bulaşmayacağı ne malûm? Şahsen ben bu durumu daha riskli buluyorum. Göze alamam o riski. Üstelik dünkü haberlerden öğrendiğimize göre, Güney Kore’de 13 kişinin grip aşısı yaptırdıktan sonra ölmesi üzerine soruşturma başlatılmış. Kore Doktorlar Birliği, soruşturma tamamlanıncaya kadar aşı programının durdurulması çağrısında bulunmuş. Belki de grip aşısı diye, birtakım denemelere maruz kalacağız kobay gibi!.. Üstelik ben artık ne ülkelerin açıklamalarına, ne de ilaç firmalarına hiç inanmıyorum!..

Öğrencilerin de, bir kısmı için okullar açıldı, öğrenciler ayrı bir perişan, öğretmenler ayrı, veliler apayrı, servisçiler ona keza!.. Şimdi de kalan kısım yüz yüze öğrenime başlayacak. Peki, bu 8 aylık sürede okullarda yeterli tedbirler alındı mı, salgın için gerekli donanım sağlandı mı? Hayır, sadece sorumluluk velilere yüklendi. Bir sorun oluşursa da, suçlu veliler olacak bu durumda. Olan da, o henüz hayatın başındaki, pek çoğu salgının, neden ve nasıl korunulacağının bilgisinde olmayan çocuklara ve onlarla aynı evde yaşamakta olan aile büyüklerine olacak!.. Gerçi pek çok çocuk, pek çok büyükten daha duyarlı ve tedbirli bu konuda ama 8 aydır süregelen bunalmışlıkları, arkadaş ve oyun özlemleri göz önüne alındığında, gerekli kurallara ne denli uyabilecekleri şüpheli?

Şimdi de yurt dışından buğday ve bakliyat, ithal edip başka ülkelere hibe edecekmişiz!.. Tıpkı kendi halkına maske ve dezenfektan vermezken, üretileni piyasaya sürmeyip, halk inletilirken, başka ülkelere uçaklar dolusu gönderilişi gibi… İnsan bu haber üzerine de düşünmeden edemiyor, nasıl olur da, kendi halkının ihtiyaçları varken, başkalarına yardım düşünülebilir? Öncelikle kendi halkının her ihtiyacı giderildikten sonra, olanaklıysa başkalarına da yardımcı olunması gerekmez mi?

Hal böyle olunca da, insan üzülmeden, hatta kızmadan da edemiyor doğrusu.

Velhasıl hepimiz, sadece salgın konusunda değil, her konuda Allah’a emanetiz…

Dilerim korusun hepimizi…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.