ÇİN’E KOLERA AŞISI GÖNDEREN TÜRKİYE!

ABONE OL
12:03 - 07/01/2021 12:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yıl 1938. Bize gönderilen ve devlet arşivlerinde muhafaza edilen bir yazı var.

“Çin Sıhhat dairesi” (Çin Sağlık Bakanlığı), “Cenevre de Milletler Cemiyeti Hıfzıssıhha Şubesi Direktörlüğüne” (Birleşmiş Milletler Sağlık Komisyonuna) müracaat ederek “Çin de ki Kolera epidemisi sebebiyle memleketi için kolera aşısı tedarikine tavassut etmesi” için ricada bulunmuş.

Koskoca Birleşmiş Milletler Sağlık Komisyonu da “Türkiye Cumhuriyeti Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine” (Bizim Sağlık Bakanlığına) müracaat ederek Çin’e Kolera aşısı gönderip-gönderemeyeceğimizi sormuş.

“Bir Milyon santimetre Mikabı aşının gönderebileceği hakkında Türkiye taahhütte” bulunuyor. Ve Çin halkı Türkiye’den giden ve “Bağış” olarak gönderilen Kolera aşısı ile yeniden sağlığına kavuşuyor.

Cevabi yazının altında zamanın bakanı Ahmet Hulusi Alataş’ın imzası var. Hani o kimsenin beğenmediği Hıfzıssıhha Müessesemiz var ya…

Biz muska yazmaya, okunmuş su içirmeye, hurafe sayılan pek çok argümana yeniden dönüp, kendi devrimlerimiz ile oluşturduğumuz kurumları kapatırken; dün bizim aşımıza muhtaç olan Çin; büyük bir gelişme kaydetti. Aşısını bize “para ile” satıyor.

Kendine yapılan iyiliği hatırlasın da “İyilik yapma sırası şimdi bende…” demesini beklemeyin. Devletler insanlar gibi vefalı düşünmüyor…

***

Görüldüğü gibi çok az ülkede tarih hafızası ve minnet duygusu var.

Haydar Hoca’nın Milli Devlet, Milli Ekonomi Modeli, Milli Para gibi kavramlarını incelediğinizde niçin bu kavramlara önem vermemiz gerektiğini daha önce bu sütunlarda yazmıştım.

Yaşamlarında Milli’lik sınırlarını çizmiş ve kurallarını koymuş olan devletler kolay-kolay dünyayı sarsan olaylardan etkilenmiyorlar. Milli devlet olma politikasını benimsemiş olan Almanya, “Yarına hazırlıklı olmak üzere” ihtiyaç akçesini kara günlerine sakladığı için oldukça şanslı. Bugün pandemi’den etkilenmeyen veya az etkilenen ülkelere baktığınızda bunların ayakta kalma konusunda aldıkları tedbirlerden asla taviz vermediklerini görüyorsunuz. Eh, ne de olsa Savaş görmüş, o günleri unutmamış bir ülke…

İş başına kim gelirse-gelsin, ülkenin düzenini değiştirmekten çok; mevcut düzen içinde toplumun ihtiyaçlarını gidermeye, bir önceki iktidarca başlanmış işlerin tamamlanmasına ve bir sonrakilere yeni projeler bırakmaya çalışmak Milli Ekonomi modelinin bir olmaz ise olmazı… Yani; Cumhuriyetle idare edilen devlet şeklinde bir önceki iktidarların aldığı kararlarda devamlılık söz konusu… Milli Para’nın değerinin korunması ise üçgenin önemli bir ayağı…

Parayı değerleştirmemek için toprak ve altın satışı sınırlanmış. Yabancıların mülk edinmesi kurallara bağlanmış ve bu kurallar sık-sık değiştirilmiyor. Devlete ait olduğu tespit edilmiş orman ve araziler olması gereken şekilde kalıyor. Devlet binaları tarihi özelliklerine uygun restore ediliyor ve kullanılmaya devam ediliyor. Yıkıp yenisini yapmak, saraylar inşa etmek gibi bir hasletleri yok.

***

Eğer siz “Milli bir Devlet” iseniz, dışarıdan gelecek hiçbir yardıma ihtiyaç duymadan önce ilmek-ilmek ördüğünüz, mevcut değerlerinize ve kurumlarınıza sahip çıkmak zorundasınız. O değerleri yaratanları unutmamalısınız.

Kendi aşılarımızın üretimini yurt dışı sermayeli özel kuruluşlar değil, kendi Milli kurumumuz yapmalı. Kendi öğretmenlerimizi kendimiz yetiştirmeliyiz. Kendi ordumuzun makine ve teçhizat ihtiyaçlarını kendimiz üretmeliyiz. Tarımda dışa bağımlı değil, aksine milli tohumlar ile üreticinin yanında olmalı, ona sahip çıkmalıyız. Makineleşme de ve üretimin yurt içi tüketiminde öncelik tanımalıyız. Zaman, zaman dile getirilen Milli Uzay sanayi, uçak sanayi, araba sanayi gibi söylemler lafta kalmamalı aksine büyük bir hızla gerçekleştirilmelidir.

Milli bir bilgisayar programımızın bulunmaması, devlet dairelerinin kayıtlarında bile yabancı menşeli programların kullanılması, bilginin kolaylıkla başka ülkelerce kullanılmasına izin verir.

Her konuda dışa bağımlı hale gelmek, görünmez bir işgal provasıdır. Milli devlet politikasına ters düşer. Bunları geliştirecek mühendislerin yurt dışında eğitilmesine evet ama, yurt dışından mühendisler getirilip sistemler kurulmasına hayır diyebilecek kadar güçlü olmalıyız.

Hele-hele uzay çağı teknolojisinde, Kanada gibi kendimizi regüle etmek, başka ulusların teknolojilerine ihtiyaç duymamak, eğer gerekmiyorsa akıllı buzdolabı yerine standart buzdolaplarımızı kullanma alışkanlığını sürdürmek, israftan ve ısrardan kaçınmak, Milli markalara itibar edip, yabancı markaları dışlamak gerekir. Kısacası yüzümüzü ülkemize dönmeliyiz.

***

Bir yazımda; “Sınırlar yok, şirketler var… Devletler yok, markalar var” demiştim… Şimdi de, “Uluslar yok teknolojiler var” diyorum.

Dikkat edin. Bu teknolojiler devletleri bitirmek veya bizim gibi tüketim toplumu haline gelmiş ülkelerin insanlarını aciz duruma düşürmek için yaratılmış politikalardır…

Kafa tutan herkesi yok saymaya ve kendi bağnazlıkları içinde bilişim yolu ile tüketmeye hazırlanıyorlar…

Tıpkı yaşadığımız dönemde kendimizi zengin ve kıskanılır olduğumuzu iddia ettiğimiz bir anda… Pandemi gibi bir tehlikede dışa bağımlı olmak, dört gözle yabancı kaynaklı bir aşıyı beklemek, sonuçlarına katlanmak gibi…

Hadi bakalım, Çin aşısı hayırlı-uğurlu olsun…

Taner TÜMERDİRİM

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.