CHP VE BAŞÖRTÜSÜ (TÜRBAN) SORUNU

ABONE OL
21:58 - 08/10/2022 21:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’de  kadın hakları; Uygarlık Yasası’nın (Medeni Kanun’un) yürürlüğe konduğu 17 Şubat 1926 tarihinden bu yana yasal güvencededir.
Bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana birden fazla kadınla evlilik kaldırılmış, resmi nikâh koşulu ve yaş sınırı getirilmiş, çocuk evliliğine yasal yasak konulmuştur.
Boşanma yasal olarak düzenlenmiştir.
Boşanma durumunda kadının ve çocuğun hakları güvence altına alınmıştır.
Miras hukukunda kadının erkekle eşitliği yasal güvence kazanmıştır.
Bu yasa;  yurttaşımızın toplumsal yaşamında, cumhuriyet devriminin gereklerini ve durumunu güvence altına alan yasadır.
Bu yasa; dönemin en seçkin hukukçuları tarafından, yurdun koşullarına uygun olacak biçimde yapılmış ve yürürlüğe konmuştur.
Cumhuriyetimize değin Türkiye  tarihinin, en acındırıcı konumda olan bireyleri kadınlardır.
Bu yasa; kadına hakkı olan saygınlığın yasal çerçeve içine alındığı yasadır.
Yasanın yürürlüğe konulmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’ün amacı; aile yaşamını sağlam temellere dayandıracak uygulamaların yasalarla güvence altına alınmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk; daha Cumhuriyet ilan edilmemişken kadının sosyal ve siyasal yaşamındaki eksikleri ve yanlışları çözümlemiştir.

1907’de Selanik’te, Bulgar Türkoloğu Monalof ile görüşmesinde şunları söyler:
“Saltanat yıkılmalıdır. Devlet yapısı türdeş öğelere dayanmalıdır. Din ile devlet birbirinden ayrılmalı, doğu uygarlığından benliğimizi sıyırarak batı uygarlığına aktarmalıyız. Kadınla erkek arasındaki ayrımları silerek yeni bir toplumsal düzen kurmalıyız.”

Kadın ve erkeğin özgür olması gerektiğini, evlilikleri süresince de yaşamlarını maddi ve manevi her anlamda birbirlerine adamaları gerektiğini vurgulayarak evli bir kadın ve erkeğin yalnız evde değil, evin dışında da birlikte vakit geçirmelerinin, özellikle erkeğin eşine bağlılığı açısından
önemli olduğuna dikkat çeker.
Ona göre; toplumsal yaşamın kaynağı aile yaşamıdır.

Uygarlığın, ilerlemenin, gelişmenin ve gücün temelidir aile yaşamı.
Cumhuriyet öncesinde Türkiye kadını, tüm yaşamını evine ve ailesine hizmetle geçirmiştir.

Hiçbir zaman erkeklerle eşit konuma gelememiştir.

Cumhuriyetle birlikte; dinin, gelenek ve göreneklerin baskısından kurtulmuş, toplumsal alana çıkmış, çağdaş kadın konumuna kavuşmuştur.
“Kadınlarımızın yüzlerini dünyaya göstermelerine izin verelim ve dünyayı daha yakından görüp tanıyabilmeleri için, gözlerini açmalarını sağlayalım! Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Bu önüne geçilemeyecek bir gelişmedir. Bu yolda atılacak olumlu adımlar, ulusumuz için daha tatmin edici ve başarılı sonuçlar almamızı sağlayacaktır.” sözleri; kadının erkekle tam eşit olduğunun en açık anlatımıdır.

Ancak; kadının bütün bu kazanımları 2002’den bu yana ülkeyi yöneticilerce, neredeyse hunharca uygulamalarla bir bir ellerinden alınmış, kadının yüzünü göstermesi en büyük günah olarak kabul ettirilmiştir onlara.

Ellerinden gelse kadını yeniden kara çarşafa sokacaklar, onlara yaşamayı yasaklayacaklar.

Erkekle eşit yurttaş olma haklarını ortadan kaldıracaklar.

Evlilikten sonra elde ettikleri tüm haklarını yok sayacaklar.

Nitekim; ülkeyi yöneten siyasal erkin bunu anayasaya koyma hazırlığı içinde olduğunu, bir biçimde öğrenen muhalefet verdiği bir yasa önerisiyle onların bu sinsi planlarını suya düşürmüştür.

Üç maddelik bir yasa önerisidir bu.

1- Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlâl edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.

2- Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

3-Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan kadınların giyimiyle sınırlıdır.

Keşke sınırlı olmasaydı.

Keşke tüm kadınları kapsayan bir yasa önerisi olsaydı.

Keşke; önerinin 1. maddesi „Kadının giyeceği konusuna herhangi bir zorlama olamaz. “biçiminde, tek cümle olsaydı.

Öyle ya da böyle; CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bu yasaya ilişkin olarak ilk duyurusunu yaptığı andan başlayarak, onu dizginlenemez bir öfke fırtınasıyla eleştiri yağmuruna tutan bayanlar, baylar; bu önerinin neresinde partinin başörtüsüne özgürlük önerdiği anlamı var?

Yoksa bu öneride, kamuda çalışan kadınların nasıl giyinmesi gerektiğini onlara dayatmaktan vaz geçilmesi, kadınların çalıştıkları kamusal alanda nasıl giyinmeleri konusunda özgür bırakılmaları, onlara herhangi bir biçimde bir dayatma ve zorlamanın engellenmesi önerisi mi var?

Aklı kullanarak, bilinçli ve bir anlamda provakatif olan bu öneriyle kimlerin, hangi partilerin, hangi ittifakın takkesi düşürülmüş ve keli ortaya çıkarılmıştır?

Bu yasa önerisi üzerine adalet bakanı, açıklamadı mı talimatı aldıklarını ve yeni bir anayasa hazırlığı içinde olduklarını?

O anayasa kapsamına neleri almak istediklerini bu öneriden sonra öğrenmedik mi?

“BENCE BU TÜR KONULAR, ARTIK, MİLLET İTTİFAKI’NIN GÖRÜŞLERİYLE BÜTÜNLEŞSİN. MİLLET İTTİFAKI, ARTIK, TEK PARTİ GİBİ HAREKET ETMEK ZORUNDADIR. PARTİLER YOK, İKTİDARI KAZANMAK VAR. BEŞ YIL BOYUNCA, BATIRILAN ÜLKEYİ, HER AÇIDAN AYAĞA KALDIRMAK VAR.

PARTİ YARARI YOK. ÜLKE YARARI VAR. TALİ MESELELER ODAKTAN SAPTIRACAKTIR…”

diyen Orhan Bursalı,

“CHP’NİN ÖNERİSİ (BAŞÖRTÜSÜ YASA ÖNERİSİ. HA), BU PARTİLERİ (ALTILI MASA BİLEŞENİ PARTİLER. HA) TATMİN ETMEK VE AKP’NİN MÜRTECÎ YAYGARASINI ENGELLEMEK İÇİN YAPILMIŞTIR.”  diyen Özdemir İnce’ye bir kulak versek diyorum.

CHP dışında kalan sol cenahın eleştirilerini anlamak kolay da, CHP cenahından gelen eleştirilere ne demeli?

CHP bu önerisiyle amacına ulaştı.

Kimin takkesi düştü, kimin keli ortaya çıktı?

Çok açık değil mi?

Haksız mıyım?

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.