CANLI ÖLDÜRMEK YASAK

ABONE OL
13:56 - 02/02/2023 13:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Köy enstitülü babam ve öğretmenimi anlatmayı sürdürüyorum.

Ali Öğretmenimin en duyarlı olduğu konulardan biri, avlanmaydı. Ona göre her canlının doğada yaşama hakkı vardı. Bir canlının yaşam hakkını elinden almak, kimsenin elinde olmamalıydı. Ha insan ha hayvan, ne fark ederdi ki?

Çok küçük yaşlardayken bizlere, doğal denge içinde her canlının yaşaması gerektiğini öğretmişti. Doğal dengenin bozulması, başta insanlar olmak üzere tüm canlıların sonunu getireceğini belirtirdi sık sık. Bu nedenle doğal yaşamın sürdürülmesi için canlıların tümünün korunması gerektiğini vurgulardı. Oysa biz ilkokuldayken çevrecilik henüz ortaya çıkmamıştı. Hava, su, toprak kirlenmemiş, ozan tabakası delinmemişti.

Köy enstitülü öğretmenlerin doğanın korunması konusunda toplumun önünde bir bilince ve duyarlığa sahip olmaları aldıkları uygulamalı eğitim nedeniyleydi. Çünkü enstitülerde, doğal işleyişin mantığını iyi kavramışlardı. Bunu kitap okumayla destekleyen bir kuşaktı onlar. Bu nedenle öngörüleri güçlüydü ve ileriyi görmekteydiler. Atatürk’ün “Önemli olan ufku görmek değil, ufkun ötesini görmektir.” özdeyişini yaşam ilkesi yapmışlardı.

Babam, çocukların ellerinden düşürmedikleri kuş lastiklerini (sapanları) toplardı. Kuş lastikleriyle küçücük yaşamların sona erdirilmesini kabul etmezdi. Kuşa, kuş yuvasına, gezinen hayvanlara taş atanlara çok kızardı. Bazı çocuklar, başıboşluklarından olsa gerek ağaçlara tırmanarak kuş yuvalarını bozardı, onların yumurtalarını alırlardı. İşte, babamın tepesinin tasının attığı yer burasıydı. Böyle bir şeyi gördüğünde ya da işittiğinde çok sinirlenirdi. Önce güzellikle anlatırdı. Sonra kızardı.

Kediye, köpeğe, binek hayvanlarına, ineklere, küçükbaş hayvanlara eziyet edilmesine engel olmaya çalışırdı. Hayvanların insan gibi canlarının yanacağını anlatırdı. Her hayvanın yavrusu onun için adeta kutsal bir varlıktı ve korunmalıydı.

Ben ve diğer kardeşlerimin kuş lastiği hiç olmadı. Mahalle arkadaşlarımız, ellerinde kuş lastikleriyle dağ taş gezerken biz, kendi aramızda oyunlar oynardık. Hayvanlara taş atmadık. Sanki arkamızda babamın gözleri varmış gibi ürkerdik bundan. Burada annemin bize anlattığı masalları da anmadan geçemeyeceğim. Anlattığı masalların çoğunda ana düşünce doğayı, hayvanları korumak üstüneydi. Keşke o masalları o günlerde yazsaydım bir yerlere.

Öğretmenim, avcılığı sevmezdi. “Bir canlıyı öldürmekten zevk almak, nasıl bir ruh durumudur?” derdi sık sık. Bu nedenle avcılara, tutmayacaklarını bildiği öğütler verirdi zaman zaman.

Yaşam, köy enstitülü öğretmenleri ve bu okulların eğitim biçimini doğrulayıp haklı çıkardı. Ne yazık ki kendi yarattığımız bir eğitim sitemini, Atlantik sürecine girince ABD, toprak ağaları ve toplumun kanını emen asalakların istekleriyle kendi ellerimizle boğduk.

Yoksul köylü çocuklarını, adam gibi eğitemedi devletimiz daha sonra. Giderek yatılı okul sistemimiz de yozlaştırılıp çökertildi. Yoksul çocuklarının zeki olanlarını tarikat ve cemaatler, geride kalanların bir kısmını suç örgütleri, özellikle Kürt kökenli olanları da terör örgütü devşirdi. Devşirilenlerin önemli bir bölümü halkımıza ve devletimize karşı kullanıldı.

İşte, köy enstitülerin yıkımıyla başlayan sürecin geldiği nokta. Sayfalarca derslerin çıkarılacağı bir durum durmakta karşımızda. Bilmiyorum gerekli kişiler yeterli dersleri aldılar mı?

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.