BUYRUN, ALIN “SAÇLARIMIZDA KURUN SALINCAKLARINIZI”

ABONE OL
23:04 - 22/09/2022 23:04
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gerçek esaret sana birilerinin nasıl yaşayacağını söylemesi ya da demir parmaklıklar altında mahkûmiyet ya da senin, elini kolunu iplerle bağlayarak yaşamını kısıtlamak ya da engellemek değil.

Esaret, senin yaşamını nasıl sürdüreceğini, neye inanıp, ne düşüneceğine, nasıl giyinip, neleri tercih edeceğine, kimi seveceğine, evladını bile nasıl yetiştireceğine, nasıl besleneceğine, nerde kiminle gezeceğine, kimlerle arkadaşlık yapacağına, hangi okula gidip ne öğreneceğine, kiminle evleneceğine, kaç çocuk yapacağına, hangi kitabı okuyacağına, nerde çalışıp, yaşamını kuracağına, kısacası senin yerine başkalarının verdiği her karardır.

Seçemezsin, düşünemezsin, karar veremezsin. Yani sen aslında hiç yoksun.

İran’dan gelen son görüntü, ardından gelen acı haber yine hepimizin kanını dondurdu. 22 yaşında gencecik bir kadın; Mahsa Amini.

Dayatılan kuralların en son kurbanı. Saçının teli göründü diye dövülerek katledildi.

Belki de binlerce İranlı kadının zulümden kurtuluşunun sebebi olacak son bir cinayetin daha kurbanı. Bir kıvılcım.

“Artık bıçak kemiğe dayandı, ne olacaksa olsun” diyen İranlı kadının içindeki acıyı kora ve alev topuna çevirecek bir aydınlık hareketi. Saçının teli göründü diye, adına Ahlak Polisi denilen rejim canilerinin işkencesiyle öldürülen bir genç kız Mahsa Amini.

Adı bilinmeyen yüzlercesi de yıllardır taşlanarak öldürüldü…

Sebep Namus.

Aslında NAMUS dedikleri içinde İran’da olmak üzere bugünkü dünyada, öyle kadın erkek ilişkisi, türbanı, örtüsü falan değil. Bugünün tek namusu PARA. Paranın ve çıkarın gücü. Bedeli ise, kadının esareti ve canı üzerinden karanlığa soktukları, kaynağı sömürülen ülkelerin mazlum ve cahil halkları ödüyor.

İran’dan gelen son görüntülerde, başındaki örtüyü yakan, saçlarını kazıyan gözlerinde akıtamadığı yaşlarla, yüzündeki acıyla, elindeki makasla dimdik duran İranlı kadın, umarım kutsal mücadelesinde tek başına kalmaz. Çünkü bu aynı zamanda din adına sömürülen tüm mazlum ve geri bırakılmış halkların mücadelesi.

İran’ın karanlığa gömüldüğü ilk yıllarda, ülkesinden kaçmayı başaran bir genç kadınla tanışmıştım. Ancak ne yazık ki ülkesinden kaçarken iki küçük kızını yanına alamamıştı. Evlatlarını alabilmek için kapıları çalıyor, ellerinde kızlarının fotoğrafı ile tüm diplomatik kanallardan, insan hakları örgütlerinden yardım istiyordu. Ama ne yazık ki, modern dünyanın tüm milletlerini ortak evrensel değerlerde toplayan hiçbir güç karanlık despotizm karşısında “sözde” çok etkili olamamışlardı. Çünkü atılan her adım sonuçta, paranın ve petrolün duvarına gelince, göz boyamaktan öteye geçemedi.

Yıllar içinde İranlı kadınlar da acı bir şekilde tek çarenin kendileri olduğunu öğrendi. Kendi mücadelesini kendisi vermek zorunda, koskoca uygar dünyada tek başına olduklarını zulm içinde ölerek gördüler. Kolay değil, hiç kolay değil bu zulme karşı ayaklanabilmek, çünkü adım adım kandırıldılar, adım adım köleleştirildiler

1979, Rıza Pehlevi önderliğindeki monarşist yönetimi, Humeyni kendi önderliğindeki taraftarları ile İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan İslam cumhuriyetine dönüştürdü. Humeyni (karşı) devrimden önce bir yıl Fransa da kalmış, sözde, cumhuriyet ve demokrasiyi getireceğini anlatarak taraftar edinmişti. Şah Rıza Pehlevi’nin ülkede uyguladığı rantçı yaklaşımları ve özellikle tarımdaki yanlış politikaları, köyden Tahran’a göçü hızlandırmıştı. Bu sıkıntılar büyük kentlerde İslam’a yönelen kalabalık bir kitle yaratmıştı. İranlı aydınlar, Şah Rıza’nın baskılarının arttığı bu süreçte demokratikleşme isteklerini dile getiren açık mektuplar yazmış, ABD’nin Şaha baskı yapacağını ümit etmişlerdi. Ama sonuçta ülke monarşizmden daha despot, monarşist İslam cumhuriyetine dönüşüvermişti. Yağmurdan kaçarken dinmeyen sert bir doluya tutulmuştu ülke.

O günden itibaren İranlı kız çocuklarının ve kadınlarının üzerine katran karanlığı çökmüştü.

Bir Iran sosyal medya hesabından yayınlanan şu isimsiz dizeler gibi isimsizdi artık İranlı kadın…

Eğer günahsa, saçlarımızın bir teli bile,

Çekeriz özgürlüğün gönderlerine

Kesip attığımız kara saçlarımızı

Bizden sonra gelenler salıncak kurup

Dilediğince savursunlar diye saçlarını.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (2)
    • Ezgi Karadag

      Eğer günahsa, saçlarımızın bir teli bile,
      Çekeriz özgürlüğün gönderlerine
      Kesip attığımız kara saçlarımızı
      Bizden sonra gelenler salıncak kurup
      Dilediğince savursunlar diye saçlarını.

      Kalemine sağlık..

      Yanıtla
      +0
      -0
    • Ayfer Başlik

      Cok güzel dile getirmişsin.
      Umarım İran’ın karanlığinı kadınların kesip ruzgarda savurduğu kara saçları karanliğin icine sizan işik süzmesi olur.
      Özgürlük mücadelesinin bayraği olur.
      Sevgiler
      Hülya abla

      Yanıtla
      +0
      -0