BERLİN MEVLÂNA CAMİİ’NDE ALMANYA MÜSLÜMANLARA GÖZDAĞI MI VERDİ?

ABONE OL
23:10 - 26/10/2020 23:10
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Tarih’i “tekerrür” diye tarif ediyorlar,

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?

Mehmet Akif Ersoy

Yazıma İstiklal Marşımızın yazarı merhum Mehmet Akif Ersoy’un bu ibret alınması gereken beytiyle başlamak istedim. Halimiz ibretliktir. 50 yılımız geçmiş Almanya’da. Geçen bu süre içinde Almanlar nezdinde hâlâ insan bile değiliz. Böyle bir imaj bırakmışız. “Manavız, dönerciyiz…”

Türk ve Müslüman deyince Almanların aklına; belli bazı değerlere sahip olmayan, sıradan insanlar topluluğu geliyor: Onların evleri yakılabilir, işyerleri kundaklanabilir, dernekleri kundaklanabilir, camilerine polis ordusuyla baskınlar düzenlenebilir, camileri yakılabilir, camilerinin avlularına kurşun bırakılabilir, domuz kafası atılabilir, evlerin ve camilerin içinde insanların olması o kadar da önemli değildir. Onların iş adamları kafalarına kurşun sıkılarak da öldürülebilirler. İnsan olmalarından kaynaklanan haklar onlar için geçerli değildir. Çünkü onlar saygı duyulacak insanlar değildirler.

Oysa aynı Alman devletinin kolluk kuvvetleri, Kilise ’ye veya, Sinagog’a ve onların mensuplarına aynı gözle bakmıyor. Onlar için Kilise ve Sinagog Allah’ın evidir. Kutsaldır. Suç işleyen birisi, Kiliseye veya Havra’ya sığınsa ona dokunulamaz. O kişinin hamisi o andan itibaren Papazdır ve Hahamdır. Ancak onların müsaade etmelerinden sonra devlet yetkililerine teslim edilebilir. Kutsal mekanlarla ilgili uygulamaların böyle olması gerekirken, Müslümanın camiine polis ordusu ile girilebiliyor, postallarla secde mahalline basılabiliyor.

Almanya’nın başkenti, Berlin’in göbeğinde/ Kreuzberg semtindeki bir camiye, Mevlâna Camii’ne sabah namazında baskın yapılıyor. Bu baskını basınıyla, köpeğiyle tam teçhizat gelen polis ordusu yapıyor. 150 kişilik bir ordu.

Bu baskın bir ibadethaneye yapılıyor. Müslümanların kutsal saydıkları, Allah’ın evidir dedikleri mekâna yapılıyor. Önce bu mekâna bu baskının niçin yapıldığına, nereye ve nasıl yapıldığına bakmak gerekir. Söylenildiği gibi pandemiden dolayı yardım amaçlı olarak verilen cüz’i bir paranın peşine mi düştü Almanya. Bu baskını onun için mi yaptı. Bir vergi memurunun yapacağı işi neden polis ordusuyla yapmaya kalktı Almaya. Yoksa Müslümanların tüm dünyada hedefe konulmasıyla bir alakası vardır mıdır bu baskının. Almanya bu baskınla Müslümanlara gözdağı mı vermek istedi. Müslümanları bundan sonra artçı baskınlar mı bekliyor? Üzerinde durmak gerekir.

T.C. Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın, Başkonsolos Rıfkı Olgun Yücekök olay mahalline gelip basın toplantısı düzenliyorlar. Yöneticilere geçmiş olsun dileklerinde bulunuyorlar. Yapılması gerekeni yapıyorlar. Buraya kadar güzel.

Güzel olmayan Almanya’da hizmet veren dini cemaatler tarafından bir basın toplantısının yapılmamasıdır. Din Hizmetleri Müşaviri veya Ataşesi, İslâm Kültür Merkezleri’nin temsilcisi, Şii Müslümanların temsilcisi, Alperen Ocaklarının temsilcisi ve Arap Müslümanların temsilcileriyle de bir basın toplantısı yapılmalıydı.

Bu yapılsaydı, deklanşöre anlamlı bir fotoğrafı çekmek için basılırdı. Çekilen fotoğraf da anlamlı olurdu, konuşmaya başlardı ve derdi ki; “baskının sebebi ne olursa olsun burası Müslümanların bir ibadethanesidir. Bu ibadethane bir cemaate ait olarak görülemez. Bu ibadethaneye yapılan baskın bütün Müslümanlara yapılmış gibidir, bu baskında, Müslümanın secde ettiği yere, kafasına basılmıştır. Bu kabul edilebilir bir şey değildir.”

Evet böyle bir fotoğraftan sonra düşünmeye başlardı belki Alman makamları. Bu toplantı için vakit hala geçmiş değildir.

Türk basınının içinden çıkan bazı sorumsuzlar da var. Sorumsuz sorumlular bunlar. Konuş demişler bunlara onlar da konuşuyorlar. Sapla samanı karıştırarak, dedikodu ve zan üzerinden yalan haber üreterek kendi toplumunun ayağına sıkıyorlar. Habercilik adına bunu yapıyorlar. Ayıptır, günahtır. Aklı erenler bu arkadaşlarımıza yol yordam öğretmelidir…

Mehmet Akif Ersoy bu durumumuzu bakınız yıllar önce nasıl anlatmış.

“…Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı…
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!
Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üsluba sok:
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir… Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!

Davranın haykırmadan nakus-u izmihaliniz…
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz:
Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme,…”

 

Benzer bir olayı, Rahip Martin Niemöller de şöyle anlatıyor. Almanya’da Nazilerin ortalığı kasıp kavurduğu yıllardır o yıllar:

 

-Naziler Yahudiler için geldiğinde sesim çıkmadı; çünkü Yahudi değildim.

– Komünistler için geldiğinde yine sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.

-Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.

-Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.

-Sonra Çingeneler için geldiler sesimi yine çıkarmadım; çünkü ben Çingene değildim.

-Benim için geldiklerinde ise, sesimi duyacak kimse kalmamıştı.” 

 

Mevlâna Camii’ni ziyarete giden, Başkonsolusun bulunduğu karede verilen bir resim var. Evlere şenlik bir resim. Resim sanki Alman yetkililerini haklı çıkarır gibiydi. Can sıkıcı bir resim. Basın toplantısı camide değil de sanki bakkal dükkanında yapılmış gibi. Fotoğraf Müslümanların aleyhine şahitlik eder gibiydi; “Baskının yapılmasına sebep olan şey arkamızdaki fondadır…” Oturulan kalkılan yerlere dikkat etmek lazımdır. 

Mevlâna Camii’nin yöneticileri bir suç işlemiş iseler elbette cezaları verilmelidir. Ancak bu ceza suçu işleyene verilmelidir. Suçu sabit olmadan bu insanlar toplumun önüne suçluymuş gibi atılmamalıdır. Yapılış şekliyle topyekûn bir topluluğu zan altında bırakacak yöntemlerle de insanlar karalanmamalıdır. Böyle bir uygulama hukuk devletine yakışmaz, bu yöntem polis devletinin yöntemidir. Almanya Müslümanlarla kavgalıdır. Uzun zamandan beri kavgalıdır. Kavga yapılan toplum gerilir. Toplumu germemek gerekir. Almanya’da 6 milyon Müslüman yaşıyor. Bu insanlar Almanya’dan güvence istiyorlar. Can güvenliği, mal güvenliği istiyorlar. Devlet bu güvenceyi onlara vermelidir…Onlar bu güvenceyi hakkediyorlar. 

Ne zaman yüreklerimiz bir çarpar, yumruklarımız aynı yere vurur, dudaklarımızdan aynı kelamlar dökülür, birlik beraberliğimiz misyonumuz için olur; işte o zaman Alman kolluk kuvvetleri bizim secde ettiğimiz yere/kafamıza basamaz. Yoksa şamar oğlanı gibi oradan oraya koşar dururuz.  Ben böyle bilir böyle söylerim…             

Rüştü KAM

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.