BERLİN GÜNLERİ…

ABONE OL
19:25 - 06/04/2022 19:25
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
(-Hey! Yaşamım ben yaşam!)
Berlin denildiğinde nedense hep Enver Paşa geliyor aklıma.
Talat Paşa değil, Enver…
Nedeni ne?
Tam olarak bilmiyorum.
Oysa Enver Paşa Pamir Dağları’nda Bolşevikler tarafından öldürüldü.
Talat Paşa ise bulunduğum şu noktada, bir kaç sokak ötede.
Belki de Türkler’in kendi yazgılarında çok önemli yeri olan Almanlar’la yakınlaşmanın en başta gelen figürü Enver Paşa’dır da ondan.
Almanlar, kimi zaman Türkiye’den söz ederken Enverland diyorlardı.
Almanya demek de büyük ölçüde Berlin demekti; en azından benim bilincimde yer aldığı kadarıyla…
Berlin’in buğulu, puslu havalarında çok kez etkinliklere katıldım ve konferanslar verdim.
Kitaplarımı imzaladım.
Bir kitabımın tanıtımı bu kentte yapıldı…
Söyleşiler, paneller, konferanslar…
Sayısız güzel insanla tanıştım.
Bu kentin sokaklarında dolaşırken; Gedächtniskirche’nin nedense buğulu etkisinden hiç kurtulamadım.
Nedenini bilenler bilir:
Onda hala dünya savaşının acımasızlığının izleri var.
Bombalanmış; ve öylece kalmış!
I. Wilhelm zamanında yapılmış bu kilise kentin zafer anıtlarından,  örneğin Checkpoint Charlie’den çok daha etkiliyor beni.
Az ilerisinde, şu yüksek binaların arkasında Tiergarten var; onun tam ortasında Ruslar’ın Zafer Anıtı… Ve ilerisinde Zafer Takı ve Paris Meydanı… Adlon Otel ve öteleri… Büyükelçilikler, konsolosluklar; Başkent Berlin’in resmi yapıları.
Böyle bir ortamın hemen yanı başında; Hauptbahnof’a bir soluk mesafede bütün gururuyla ayakta Kaiser-Wilhelm-Gedächtnis-Kirche…
Bir müze halinde şimdi bu kilise…
Ve içini gezerken hem şiddetin ve ağır bombardımanın yıkıcı etkilerini görüyorsunuz; hem de şu ayaklarınız altından akıp giden trafiğin ve modern yapıların yer aldığı bölgede bir zamanlar ne kadar güzel, zarif ve kültürel yönden güçlü özellikleri olan bir mekanda olduğunuzu anımsıyorsunuz.
Hüzün içinde çıkıyorum.
Kaldığım otel, bu anıt müzenin hemen karşısında.
Arada perdeyi araladığımda onu uzaktan görüyorum.
Sağda solda Weichnahten’den izler ve ışıltılı “Berlin” yazısı var.
Bu meydan aynı zamanda geçen dönemlerde kalabalık bir gurubun üzerine bir kamyonun daldığı ve onlarca insanın yaşamını yitirdiği yer…
Polis, aynı şey tekrarlanmasın diye beton tonazlar koymuş sağa sola. Bir de büyük plastik bidonlar içinde sular…
Aklı görüyor musunuz?
Bir patlama olur ve yangın ya da ateş kümesi ortaya çıkarsa, bu bidonlar patlasın ve içindeki sular sağa sola yayılıp ateşi kontrol altına alsın diye…
Ve hep içimde aynı hüznü duyuyorum.
Korkunun ve ölümün üzerinde yine de canlı gölgeler uçuşuyor gibi.
Karşımdaki şu gölgeler bir konuşsa; ah bir konuşsa…
Bir anlatsa orada geçmişte olan bitenleri…
Çığlıkları, korkuları, hüznü; acıları ve gözyaşlarını anlatsa…
İçimde garip duygular.
Bilmiyorum neden; belleğim Topography of Terror’de yalnız Berlin’de değil; işte az ötemizde Auswitz’de; Avrupa’nın öteki yerlerinde yaşanan büyük kıyımın insan manzaralarını gözlerimin önüne getiriyor.
Savaş acı şey….
Bir an karamsarlığa kapılıyorum.
Nice kez şu sokakları arşınladım.
Nice kez, şu binaların altındaki şatafatlı mağazalardan alışveriş yaptım.
Şu kafelerde kahve içtim, arkadaşlarımla buluştum.
Sayısını ben unuttum. Ancak nedense her gelişimde, şu Stadtzenter’den geçerken, bir güç geliyor, boynumu tutuyor ve şu kilisenin sluetine doğru çeviriyor.
Böyle hüzünler ve geçmişe dair anıların tortuları içinde hissediyorum kendimi.
Bir ağaç çarpıyor gözlerime; gelinlik giymiş sanki… Her yanı çiçeğe bürünmüş ve doğuracak olmanın gururuyla bakıyor çevresine.
Ve diyor ki:
“Hey! Yaşamım ben yaşam! Yaşamın özüyüm. Canlıyım, diriyim, canım. Ölümün üzerine yeşeren canlar taşıyorum bedenimde. Ve hep dirileceğim özümü, suyumu buldukça, hep! Ve doğuracağım, binbir çiçek içinde. Ne yaparsanız yapın! Atom bombaları yağdırın dünyanın uzak köşelerine; gaz bombaları atın oraya buraya; ölüm saçın… Ancak ben hep varım, ve öz suyum oldukça hep yaratıp var edeceğim!”
Hüznün yerini içimde garip bir cıvıltı alıyor:
Hayat, ah hayat!
Ah insanlığın bir türlü göremediği büyük servet…
Sen acılarınla da güzelsin
Ve yaşamaya değersin…
Prof. Dr. Kemal Arı

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.