BERLİN-DENİZLİ HATTI (1)

ABONE OL
22:27 - 09/08/2021 22:27
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Saat 19:00. Bosna-Hersek Gümrük kapısındayız. Gişeye yanaştık ve pasaportlarımızı uzattık. Görevli memur içeriye giremeyeceğimizi söyledi. Bozuk bir İngilizce ile.
-“Niçin giremiyoruz?“
-“PCR testi yaptırmanız gerekiyor.” Aşı defterlerimiz var, telefonda da kaydı var, dolayısıyla böyle bir teste ihtiyacımız olmasa gerek, buraya kadar Almanya, Avusturya, Slovenya ve Hırvatistan’ı geçerek geldik bir sıkıntı olmadı, desek te kar etmedi. Çaresiz Hırvatistan’a geriye döndük. ‘Sabah 08’de ancak test olabilirsiniz hastanede’ dediler.

Sınır kasabası Brod. Sava Nehri’nin kenarında şirin bir kasaba. Sava Nehri şehri ikiye bölüyor.  Nehir aheste aheste akarak, gittiği her yere hayat vererek menziline ulaşıyor olmalı. Allah’ın yarattığı her şey ne kadar da güzel, ancak insanların elinde bu güzellik çirkinleşiveriyor.

Dört yıldızlı bir otelin kapısına yaklaştık ve boş oda sorduk, “Boş odamız var” dedi resepsiyondaki görevli. Yorgun olduğumuz için hemen odamıza yerleştik. Dışarıdaki dört yıldız yazısı odaların görünümüyle mütenasip değildi. O üç yıldızı kaldırıp bir yıldızlı yazmak daha doğru olacak.  Yastığa başımı koyunca keskin bir nikotin kokusu burnumun direğini sızlattı. Valizimden çıkardığım iki tane havluyu yastığın üstüne, üst üste koyarak uyumaya çalıştım.

Sabah saat sekizde hastanede aldık soluğu. Korona testi saat 10’da sona eriyor. Daha sonra gelenler ertesi günü saat 08’i beklemek zorunda.

Sonucu saat 17:00 de alabileceğiz, telefonumuza gönderilecek, tekrar hastaneye gelmemize gerek yok. Avrupa Birliği’ne dâhil olan bir ülkeden bahsediyorum. Hırvatistan’dan.

Saat 15:00 te telefonumuza test sonuçları düştü. Negatif. Verilen saatten iki saat önce. Sevindik, hemen Bosna Hersek gümrüğüne geçtik. Bu sefer de ‘PCR testiniz var mı?’ sorusunu sormadan sadece pasaport kontrolünü yaptı ve ‘Tamam geçin’ dedi memur. “Güler misin ağlar mısın” derler ya, işte tam da öyle bir şey. Verdiğimiz test bedeli olan 90 Euro’ya mı yanalım yoksa kaybettiğimiz koca bir güne mi? Homurdana homurdana girdik Bosna Hersek topraklarına. Akşamki memur mutlaka Sırp veya Hırvat olmalıydı diye düşündük. Saraybosna’daki konuştuğumuz kişiler de bizim bu düşüncemizi doğruladılar.

Saraybosna’ya tepeden bakan bir Apart otelde yer ayırtmıştık Bosna Hersek topraklarına girer girmez. Apartın bulunduğu adrese gittik. Yokuş yukarı oldukça dik bir yoldan gidiyoruz, aynı zamanda dar bir yol. Kenarlara sürtmemek için oldukça dikkatliyim. Saat 19:00 daha odalar temizlenmemiş. Ev sahibesiyle tanıştık, biraz sonra eşi ve oğlu da yanımıza geldi. Önce biraz mesafeliydiler, Türk olduğumuzu öğrenince çok mutlu oldular. Ev sahibesi benim için “Babanızı Çinli sanmıştık.” dedi. Gülüştük.

Arabayı orada bıraktık ve taksi ile hemen şehre indik. Başçarşı’nın girişinde bir ahşap Sebil var, ziyaretçilerin attığı yemlerle beslenen güvercinlerini uçurarak karşıladı bizi. “Hoş gelmişsiniz,  safalar getirmişsiniz. Sizi bekliyorduk zaten. Buyurun Başçarşı’ya.”

O kadar insan var ki çarşıda, adım atmak mümkün değil. Kimisi Arap, kimisi Afrikalı, kimisi Avrupalı, kimisi Asyalı. Dünyanın her coğrafyasından insan var Başçarşı’da. Buram buram börek kokusu geliyordu burnumuza, hemen o tarafa doğru yöneldik, eşim Fatma ile 5 sen önce gelmiştim aynı börekçiye, siparişlerimizi verdik, üzerinde kaymaklı(yoğurt) börek, yanında da ayran. Sonrasında kahve içmek için Saraj kahvesine yanaştık, yer yok. Her masada Araplar var. Kahvelerini içmişler sohbet ediyorlar. Kocaman kocaman da gülüyorlar. Kalkmaya da hiç niyetleri yok. Garson kız biraz sonra bizi içeriye aldı. O sıcakta içeride de kahve içilmezdi ama biz içtik. Bol köpüklü Türk kahvesi. Yanında lokum ve suyu da var. Böyle ikram ediliyor Bosna Hersek’te kahve. Osmanlı usulü ikram diyorlar adına.

Berlin’de Büyükelçilik resepsiyonları dâhil olmak üzere bir türlü Türk çayı ve Türk kahvesi kültürüne alıştıramadığımız Türkiyeliler aklıma geldi hemen. Hayıflandım. İnsan kendi kültürüne bu kadar mı yabancılaşır. Esnafı anladım diyelim, Büyükelçilik ve konsolosluk çalışanları neden yabancıydı kendi kültürlerine… Ha-ber.com internet portalinde yaza yaza kalemimde tüy bitti. Sonuç? Sonuç yok. Türk kahvesini içmek için Bosna Hersek’e gelmem mi gerekiyor he seferinde. Ayıptır, günahtır.

Kahveden sonra çarşıyı adımladık. Dondurma yedik. Dükkânları temaşa eyledik. Bugünlük bu kadar yeter dedik ve Apart otelimize döndük.   Temizlenmiş, her taraf pırıl pırıl. Tepeden, gecenin bu vaktinde Saraybosna bir başka güzel. Hemen istirahate çekildik. Sabah ezanıyla uyandık. Müezzin ne de güzel ezan okuyor böyle. Sadece onu dinlemek için bile kalkmak yeterli.

Sabah balkondan Saraybosna’yı seyrederken gördük. Cami hemen önümüzde. Minaresi ahşap. Bosna mimarisine uygun bir yapıymış. Saraybosna’da Osmanlı mimarisine uygun minare olduğu gibi Arap mimarisine de uygun minareler de var. Herhalde savaştan sonra her ülke kendi mimarisine uygun camiler inşa etmişler Saraybosna’da.

İkinci gün, Goethe Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan bir Bosnalı öğrenci gezdirdi bizi Saraybosna’da. İsmi Armin. Yine önce börekçiden başladık geziye, bu sefer başka bir börekçi. Armin’e aralarındaki farkı sorduk. “Sadece yumuşaklık farkı var. Sizin yediğiniz biraz çıtır idi bu ise yumuşaktır, zaten fark edeceksiniz.”

Sonra Gazi Hüsev Bey Camii’ne gittik. Caminin avlusunda bir taş var. Bu taşın burada ne işi var diye düşünürken, Armin o taşın özelliğini anlattı. Taşın ortası oyulmuş. Kuşların su içmeleri için özel yapılmış bir taşmış. Hüsrev Bey’in vasiyetiymiş; “bu taşın ortasından hiç su eksik olmayacak ve medresede okuyan öğrenciler sabah namazlarını devamlı bu camide kılacaklar,” diye. Vasiyet bugün de aynen uygulanırmış. Ancak o taşa bir açıklayıcı bilgi yazmamışlar. Rehberi olmayan ziyaretçiler ne bilecek o taş hakkında. Caminin avlusunda bir de saat kulesi var. Caminin karşısında bir de Medrese…

Üzüldüğüm bir uygulama. Savaştan sonra Gazi Hüsrev Bey Camii’ni restore etmek istemişler. Suudi Arabistan biz restore edelim demiş. Etmiş de. Ancak içinde eski halinden eser kalmamış. Osmanlı izlerini silmek için yapmışlar bunu. Mekke’deki Ecyad kalesini yıkarak Osmanlı izini silmek istedikleri gibi. İstisnasız bütün camiler aynı şekilde restore edilmiş.

Armin’de caminin bir eski halinin bir de yeni halinin resimleri var. İçimiz sızladı.…

Devam edecek

 

 

 

 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.