ATATÜRK’ÜN GÖZLERİNDEN ÇANAKKALE’YE BAKMAK…

ABONE OL
11:16 - 17/03/2022 11:16
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
(-Ne Türk Atatürk’süz ne de Atatürk Türk’süz anlam taşır!)
Buyruk şu:
-“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!”
Hemen soralım:
Hangi komutan kendi ordusuna bu buyruğu verebilir?
Ve hangi ulusun ordusu, böyle bir buyruğu kabul eder ve yerine getirir?
Yanıt net:
Böyle bir buyruğu, Mustafa Kemal Atatürk gibi tarihsel bir önder verebilir. Ulus da Mustafa Kemal bir buyruk verdiğinde onun kesinlikle yerine getirilmesi gerektiğine inanır. Çünkü Ulus, onun yurtseverliğinden, yaptığı işin doğruluğundan; bir buyruk verdiğinde buyruğun ucunda “ölüm” de olsa yerine getirilmesi gerektiğinden o kadar emindir ki; Türk Ulusu’nun yurtsever bireyleri bu buyruğu bir inanç gibi algılar ve ölümüne yerine getirir.
İşte Mustafa Kemal Atatürk, o büyük diriliş destanında, yani Çanakkale Muharabeleri’nde kendi buyruğundaki askerlerine bu buyruğu verebilmişti.
O, 19. Tümen Komutanı olarak yanında yetiştirdiği askerleri üzerinde o denli büyük bir etki kurabilmişti ki; düşmanın ilerlediği ve askerin cephane yokluğu nedeniyle çekildiği anda; cephaneleri olmadığından çekildiğini söyleyen askerlerine şu tarihi buyruğunu verebilmişti:
-“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler alabilir!…
Evet, işte Mustafa Kemal Atatürk buydu Çanakkale’de…
Mustafa Kemal Atatürk’ün gözlerinden Çanakkaleye bakabilmek olanaklı mıdır?
O Çanakkale Savaşı’nın içinde, o gün, bu büyük olay yaşanırken, olayın içinden olup bitenlere nasıl bakıyor ve değerlendiriyordu? Örneğin, Çanakkale Cephesinde ordu komutanı olan Liman Von Sanders Paşa, Türkiye’de Beş Yıl (Fünf Jahre in der Türkei) adlı ünlü anılarında ondan söz ederken; onun kendi üstlerini aşarak, cesaretle ortaya koyduğu raporlarındaki görüşlerin, son derece doğru çıktığını anlatır.
Bugün kimileri, Mustafa Kemal Atatürk’ün adını hiç anmadan, artık vicdanlarına nasıl yedirebiliyorlarsa, Çanakkale Belgeseli yapmayı ileri demokrasinin bir gereği olarak görebiliyor. Bu hafifsenecek davranışlar, gün gelir bir rüzgarın önündeki kuru yapraklar gibi dağılır ve gider. Buna hiç kuşku yok!
Ancak hemen belirtelim:
Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale gibi bir diriliş destanının içinden olaylara nasıl baktığını üç ayrı kitaptan görüp anlamak olanaklıdır. Bu kitapların ikisi doğrudan onun kendi kaleminden çıkmıştır. Üçüncü kitap ise onunla yapılan uzun bir söyleşidir ve daha o dönemde İstanbul’da tanınmış bir gazetede yayınlanmıştır. O’nun kaleminden çıkan kitapların adları; “Arıburnu Muharebeleri Raporu” ve “Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe” adını taşır. Büyük dahi, daha o günlerde doğrudan gözlemlerini, tanıklıklarını, resmi raporları dikkate alarak, bu iki kitabı kaleme almış ve bize Çanakkale’yi ve orada yaşananları dipdiri görebileceğimiz eşsiz bir hazine bırakmıştır. Üçüncü kitap ise; daha o cephede iken, dönemin ünlü gazetecilerinden Ruşen Eşref Ünaydın’ın cepheye giderek onunla söyleşi yapmış; bu söyleşi onun çalıştığı gazetede yayınlanmış; sonra da yine Ruşen Eşref Bey tarafından, “Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat” adıyla kitap olarak yayınlanmıştır…
Kendisi, kendi isteği üzerine Liman Paşa tarafından Anafartalar Grubu Kumandanlığı’na atanmış ve hasta haliyle, dere diplerinden gelen insan ölülerinden çıkan yaz sıcağındaki ağır kokudan içi dışına çıkarak, kusarak; kör karanlıkta yolunu şaşırarak, düşman hatlarına yanaşarak; üzerine ateş edilmesi üzerine geri çekilmek zorunda kalarak; en sonunda Kemalyeri’ne gelmiş ve görevi üzerine almıştır.
Gece yarısı Mustafa Kemal Bey, Conkbayırı sırtlarında son anda tutunabilmiş birlikleri siperler içinde geziyor. Elinde bir kırbaç var. En öndeki hattın önünde ayağa kalkıyor ve üzerine doğru yağan düşman mermilerine hiç aldırmadan, sanki ölümle dans eder gibi Mehmetçiğe bir konuşma yapıyor. “Askerler!” diyor. “Elimdeki kırbacı görüyorsunuz. Bunu kaldırıp yere indirdiğimde siperlerimizden fırlayacağız ve süngülerimizi düşmanın göğsüne saplayacağız”
Ruşen Eşref Bey’e bu olayı nasıl anlattığına bakar mısınız
“Yalnız size Bombasırtı vak’asını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuranı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelimei şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur!”
Evet, işte o ruh bu ruhtur…
Hayır, binlerce kez hayır!
Ne Türk Atatürk’süz ne de Atatürk Türk’süz anlam taşır…
Elbette anlayana…

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.