ATATÜRKÇÜYÜM, DEMEK İÇİN

ABONE OL
23:01 - 17/12/2022 23:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her şeyden önce onu, kişisel özelliklerini, kararlılığını, onun düşüncelerini, hedeflerini, ideallerini, verdiği mücadeleleri, onun devrimlerini ve ilkelerini, askeri dehasını, devlet adamlığını, Türk Devleti için önemini, Türk halkına verdiği değeri… tanımak, bilmek ve kavramak gerekir.

Evet tüm bunların bilinmesi, öğrenilmesi ve kavranılabilmesi bizler için oldukça zor ve çok araştırmalar yapılması ve çok emek harcanması gereken bir yaşam biçimi olacaktır.

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk” denildiğinde bizim neyi en azından bilmemiz ve kavramamız gerekiyorsa, o temel üzerinden düşünebilmek ve davranabilmek gerekir.

Gününün getirdiği sorunları gördüğümüzde “çözüm” yollarının neler olabileceğini bulmak, araştırmak için onun gösterdiklerine ve uyguladıklarına bakmak bizim için “en tutarlı” ve “güvenilir” olandır.

Son seksen yıldır ise gittikçe artan bir hız ve yayılma ile Atatürk’ü unutturmak, onun temel değerlerini, ilkelerini ve başarılarını devlet yönetimini… gündemden silmek ve hatta tüm bunlara “karşı çıkmak isteyen” akımlar, kişi ve kitleler görülmektedir.

Bunların çeşitliliği ve kendilerini dışa vurmaları ise yine farklılıklar göstermektedir.

Kökü dışarılardan kaynaklanan ve ülke içerisinde her yerde yayılmaya çalışan “çağdaş” görünümlü ve hatta Atatürkçü söylemlerde bulunanlar olduğu gibi, gerek sağ, gerekse de sol siyasi çizgilerden “açıkça olmasa” bile onu tanımadan, yok saymak isteyerek yayılan ve çalışmalarda bulunan kitle örgütleri, partiler ve gruplaşmalar da vardır.

Bunları geniş ve derinlemesine inceleyecek araştırmacılar da bulunacaktır…

Şeklen ve sözlen Atatürkçü olduğunu belirtip, kendilerine toplumda bir yer kazanıp, saygınlık ve kabul görmek isteyenler de vardır ve bu türden olanlar çeşitli örgütlenmelere de sahiptirler.

Bunların yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk kuruluş yıllarından başlamak üzere ortalarda görünmeden, gizlice, saklıca yayılan ve örgütlenen “yapılanmalar” özellikle İslam dinini ve onun mezheplerini ele geçirip, kendilerince de yeni gruplaşmalar, tarikat ve cemaatler oluşturarak güç ve iktidar, servet kazanma yolundadırlar.

Dinsel alanda hızlı ve denetimsizce yayılan bu yapılanmalar hem topluma karşı, hem de devletin temel ilkelerine karşı bir “karşı devrimci” hareket göstermişlerdir yıllarca.

Ne yazık ki son yıllarda çok daha kitlesel, örgütsel ve açıkça ortaya çıkmakta ve kamusal alanda da kendilerine pay istemektedirler.

İşte tüm bu genel durum içerisinde bilinçli ve çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek isteyen yurttaşların çok çalışkan, dürüst, açık ve güvenilir bireyler olarak kendilerini “çok daha iyi” tanımlamaları ve ATATÜRKÇÜ olabilmeyi benimseyip, özümsemelidirler.

Namık Kemal (1840-1888) Bir şiirinde:

– “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini…. dediğini daha öğrencilik yıllarında bilen Mustafa Kemal 24 Aralık 1919’da Kırşehir’e gelmişti.

Orada Gençler Derne­ği’nde bir konuşma yapmıştı.

Yukarıdaki mısraları aşağıdaki şekilde değiştirerek okumuştu:

“Vatanım bağrına düşman dayasın hançerini”
“Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.”

…13 Ocak 1921, yer Büyük Millet Meclisi kürsüsü:

Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanı olarak 1. İnönü zaferini anlatırken sözlerini şöyle bitirir:

– “Milletimiz bugün, bütün geçmişinde olduğundan daha çok ümitlidir. Bunu ifade etmek için şunu arz ediyorum. Kendilerinin tabiriyle, “cennetten vatanımıza” koruyucu olan merhum Kemal demiştir ki:

İşte bu kürsüden bu Meclisi âlinin reisi sıfatiyle heyet-i aliyenizi teşkil eden bütün âzarım her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki:

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini”

“Bulunur kurtaracak bahtı kara kaderini.”…………………….

.   Bu temel düşünce ve görüş ile yoktan ve global güçlerin saldırılarını durdurarak kurulan antiemperyalist TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ büyük önder ve devlet adamı Atatürk’ün yılmaz gayret ve çalışmaları ile tüm dünyanın örnek aldığı ve imrenerek baktığı bir çağdaş devlet olma yoluna koyulmuştur.

Ne yazıktır ki tüm kalkınma çalışmalarına ve her türlü yeni atılımlara ve gelişmelere, devletleşmelere rağmen içeride içten, içe ilerleyen karşıt hareketlere, karşı devrimci yapılanmalar engel olunamamıştır.

Onlar ve onları destekleyen, yönlendiren global (dünyayı yöneten) güçler hiç durmadan ve de sistematik bir çalışma ile Türk halkını tam da istedikleri bir duruma, yılgınlığa, susmuşluğa ve de günlük yapay gündemlerin peşine takılır hale getirmişlerdir.

Sorunun bu anlamda boyutu ve derinliliği, çeşitliliği çok yönlüdür.

Toplumsal, ahlaksal, eğitsel çöküşün hızla derinlemesinin yanı sıra tam da buna bağlı olarak belki de ekonomik, finansal ve üretimsel çöküş tüm ülkeyi sarmıştır.

İşte bu son yılların hızla artan gerek siyasi, gerekse enflasyonist çöküşün halk kitleleri üzerindeki ANA ETKİSİ o denli büyük olmuştur ki artık sorunun ilk göründüğü yer olarak pahalılık, geçim sıkıntısı ve işsizlik, barınma yetersizliği, okullaşmada düşüş…olarak algılanmış ve görülmüştür.

Ortada koca bir ülke, her türlü ulusal gelir kaynakları, yer altı ve yer üstü zenginlikler, çok geniş bir eğitilmiş-tahsil-meslek edinmiş kitle, yerli ve yabancı sermaye-bankacılık, endüstri, azaltılmakta olan tarım ve hayvancılık…olmasına “rağmen” ne yazık ki ULUSAL GELİRİN dağılımı ve kullanımı, kendi içinde yasal ve adil değerlendirilmesi, vergilendirilmesi… gerçekleştirilememektedir.

TÜRKİYE kendi stratejik-coğrafi konumu nedeni ile tüm dünyanın ve global güçlerin “gözünde” iken ve de acil çözümler ve kurtuluş modelleri aramamız gerekir iken gerçek yurtseverlerin, bilinçli ve dürüst yurttaşların her şeyden önce yine ATATÜRK temel ilke ve görüşlerine, DEVLETİN KURULUŞ İLKELERİNE ve devrimlerine hızla yönelmeleri gerekmektedir.

Bunlar nedir, diye sorduğumuzda, kısaca şöyle özetleyebiliriz:

– “Ulusal Egemenlik, Ulusalcılık-Halkçılık, Sosyal ahlak, Dünya ülkelerine karşı Tam Bağımsızlık, Bilimin yol göstericiliği-Bilimsel bakış açısı, Ekonomide Devletçilik, Devrimcilik-Zamanın gelişen olumlu koşullarına uymak- Kökten değişim, Cumhuriyetçilik olarak adlandırılan ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK, özgürlükçü, parlamenter, anayasal hukuk devleti..”…

Devrim yasaları diye adlandırılan ve çoğunun halen yasal olarak devam ettiğini de bilmek ve düşünmek gerekir.

Kemalist Devrimler, “Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım.” diyen Mustafa Kemal tarafından, henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan önce planlanmış ve tasarlanmıştır.

Devrim yasaları anayasal güvence altındadır ve hep böyle kalacaktır. değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez!

3 Mart 1924’te üç önemli devrim yasası TBMM’de kabul edildi: Hilafet kaldırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti kaldırıldı ve Öğretim Birliği Yasası (Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu) kabul edildi.

“EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ” Yasasının kabulünün gerekçesini anlamak için ise Atatürk’ün şu sözünü iyi değerlendirmek gerekir:

– “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder.”

Bugün ise ülkenin her yerinde çok farklı ad ve modeller ile birçok açık ya da gizli okullar, paralı ya da parasız yapılanmalar görülmektedir.

Çok özel yapıda batı tipi, modern görünüşlü “özel-paralı lüks” okullar her yerde “halkın çekim merkezi olsun” diye beğeni kazanmaktadır.

Öte yandan bilindiği gibi dinsel yapılanmalar da kendi görüş ve beğenileri doğrultusunda okullar ve yurtlar, derslikler açabilmektedir.

Tüm bunların yanı sıra devlet okulları ülkenin her yanına yayılmış ve yasal öncelikleri olan ve desteklenmesi,  korunması ve bugün için de acilen çağdaş donanımlarla yükseltilmesi gereken durumdadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde her yurttaş çocuğunu büyük bir güvenle çağdaş ve güçlü, “parasız devlet okullarına” gönderebilmelidir; başka seçenekler aramamalı ve başka etkilenmeler altında kalmamalıdır.

Görüldüğü gibi ülkenin ve halkın sorunları çok boyutlu iken, doğru çözüm yollarına gidebilecek güçlü ve güvenilir yurtsever, bilinçli, çağdaş kitleler gerekmektedir.

Bunların gerçek ve inanılır, güvenilir ATATÜRKÇÜLER olması beklenilir.

Bu anlamda “aydınlık gelecek günler “için, “kalkınmış, uygar, çağdaş bir Türkiye için” dik durmalı, çalışmalı ve çabalamalı, doğru yolu bulmalıyız.

İç sıkıntılarımızı atlatabileceğimiz, huzurlu, sağlıklı günler diliyorum.

Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 18.12.2022

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.