ATATÜRK VE GEOMETRİ KİTABI

ABONE OL
17:53 - 25/11/2022 17:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
(-Aydınlık İçinde Yat Atatürk; Sen Çağları Aşan Büyük Adammışsın!)
Prof. Dr. Kemal Ari
Buyrun, buradan başlayalım:
“Müselles-i mütesaviyül adla”…
Herkes belleğini zorlasın; anlamı ne?
Yanıt veremediniz mi?
Yeni bir tanesini soralım:
“Zaviyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan”
Aaa!
Gene anlamadınız mı?
Pekela, yeni terimleri soralım; bunlar bizi kesmedi:
Örneğin; “Müselles kaimüz zaviye, Zûerbaatül adla, Zaviyatanı mütevafikatan…”
Kuşkum yok, gene anlamadınız.
Şimdi bir düş kuralım:
Çocuğunuz sabahleyin kalksın, kahvaltısını yapsın; körpe beyni ve her şeyi algılamaya can atan zekasıyla yollara dökülsün; okuluna gitsin… Burada derhal, yüz yıl öncesine atlayalım; düş bu ya! Onu, çatık kaşlarıyla bir karış sakalı, başında sarığı, mintanı, şalvarı ile bir muallim karşılasın. Sonra çocuğunuz, öteki çocuklar gibi yere diz çökerek otursunlar. Önlerinde birer rahle… Anlamadınızsa söyleyelim; rahle, yani okumak için üzerine kitap konulan çarpraz tahtadan alet… Ve muallim, müderris, molla; her ne ise, alsa eline uzun bir çubuk ve çocukların başlarına dokunarak; onlara bu terimlerle sözüm ona geometri ya da matematik dersi anlatmaya çalışsa!
Burada hemen bir parantez açalım:
Eğer tarihimiz açısından bakıyorsak; bu sakallı ve sarıklı molla, matematik; eski adı ile “riyaziye” dersi verecek konuma gelmişse, demek ki bu aşamada bile büyük bir devrim gerçekleştirilmiştir. Çünkü bir elli yıl daha öncesine giderseniz; orada riyasize dersinin de olmadığını; bilim adına ancak dini bilgilerin okutulduğunu göreceksiniz çünkü…
Neyse geçelim…
Yirminci yüzyılın başlarında, hatta cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda, ana kucağından kalkıp, mektebe koşan bu Türk çocukları, matematik gibi bir çağdaş ve bilimsel eğitimin temelinde yer alan bir bilim alanında, bu kavramlarla matematiği nasıl anlayacak, içselleştirecek ve onun önemine kavrayacak? Ana kucağında ise hiç işlenmemiş, bilim yapılmamış, kaba bir Türkçe ile dimağı yoğrulmuş; beden ve ruh biçimlendirmesi buna göre yapılmış; şimdi gitmiş mektebe, Arapça’nın en ağır ağdalı bu terimleriyle matematiği anlayacak ve sonra da çağı yakalayacak ha!
Hani kimi günümüz softaları ya da molla kafalıları var; Agop Dilaçar gibi bir dil dehasını, Atatürk’ün dil devrimini gerçekleştirmesinde “akıl hocası” diye eleştirdikleri ve küçümsemeye çalıştıkları bu dahi kişinin, etnik kimliği üzerinden giderek, olayın önemini küçümsemeye çalışırlar… Dilaçar’ı eleştirileri bile, onun “Ermeni” kimliği üzerinden küçük görme duygusu ile yapılıyor.
Bu bize kimi şeyler çağrıştırmıyor mu?
Atatürk’ün ve onun ortaya koyduğu çağdaşlaşma ideolojisinin temelinde, bugün pek çok kişinin savının tersine, ırkçılık olmadığını; hangi kökten, soydan, ırktan, kabileden gelirse gelsin, herkesi ulus kimliğinde buluşturan bir anlayış olduğunu ve bu ulus bireylerinin ulusun en değerli varlıkları olarak görüldüğünü…
Evet, evet; aynen öyle…
Agop Dilaçar Ermeni ama bu ulusun, en değerli bilim insanlarından biri… Kökeni Ermeni olmasına karşın, Türk Ulusu’nun çok değerli bir varlığı ve beyni…
Lütfen sözüm ona Türkiye’nin Dil Devrimi’ni küçümseyenlerin kendi kullandıkları dili şöyle bir gözden geçirin. Ve bir yandan dil devrimini eleştirirken, öte yandan dil devriminin getirdiği sözcüklerle, meramlarını anlatmaya çalıştıklarını derhal göreceksiniz!
Ne yaman çelişki değil mi?
Hem Dil Devrimini büyük bir tarihsel kıyım olarak görüyor ve değerlendiriyorlar; sonra da Türk Dil Devrimi’nin Türkçeye kazandırdığı o “canım” Türkçe sözcükleri kullanmaktan da geri kalmıyorlar.
Buyurun beyler; 19. Yüzyıl Osmanlıcası ile konuşun; engel mi var?
Hemen bir örnek:
“Devletlü efendim hazretleri
İran devleti tebaasından ve Keldani cemaatinden olduğu halde bu kere arzu-yı vicdani ile kabul-i İslamiyet eylediği Mezâhib Nezaret-i Celilesinden verilip ibrâz ettiği ilm ü haberden müstefâd olan Abdulahad Efendi lisân-ı Türkî ile elsine-i ecnebiyyeye vâkıf ve ihtidası sebebiyle de âtıfet-i seniyyeye layık bir zat olduğundan nezâret-i celilelerine merbût mekâtibden birinin lisân muallimliği ve yahud buna mümasil diğer bir hizmetle ikdârı menût-ı himem-i aliyye-i dâverileridir efendim.
Fî 17 Rebiülevvel  Sene 1323 ve Fî 9 Mayıs  Sene 1321
Şeyh-ül islâm
Muhammed Cemâleddîn”
Anladınız mı?
Şimdi birileri şunu diyecek:
O zamanki insanlar anlıyordu.
Hayır, anlamıyordu. Ancak diplomasi dilini bilen, çok az sayıda seçkin bir grubun anladığı bu yazıyı, Anadolu’da ortalama bir insan kesinlikle anlamıyordu.
Çok merak ediyorum, acaba eski Türkçe’nin, yani Osmanlıca’nın kerametini savunanlar bu yazıyı anlıyorlar mı?
Geçelim.
Ve gelelim konunun en başında verdiğimiz Osmanlıca kalıpların anlamına:
İlki, eşkenar üçgen demek… Ondan sonraki “dış bükey açı”; ve ardı ardına sıraladıklarımız da; örneğin “Müselles kaimüz zaviye” “dikkenar üçgen”;  “Zûerbaatül adla” “dörtgen”, Zaviyatanı mütevafikatan ise “yöndeş açılar” demek…
İşte Atatürk’ün en büyük hizmetlerinden biri, onun oturup; bugün bile kullandığımız matematikteki Arapça terimler yerine Türkçe karşılıklarını Türkçe’nin kurallarına göre türetip, bunları kullanarak bir geometri kitabı yazmasıdır. Tarih 1936’dır. Büyük Gazi, Türkçe ile pozitif bilimlerin yapılabileceğini göstermek ister. Ve bugün, bu zamandaş (ancak çağdışı) mollaların bile kullandığı geometrik terimleri Türkçeye kazandırır.
Ve bu kitap, ilk önce öğrencilere kaynak kitap olarak önerilir. Ardından da Türkiye’de geometri kitapları, türetilen bu Türkçe terimler kullanılarak yazılır.
İşte size bir seçki:
Açı, açıortay, alan, artı, beşgen, boyut, bölü, çap, çarpı, çekül, çember, dışters açı, dar açı, geniş açı;  dikey, dörtgen, düşey, düzey, eğik, eksi, eşit, eşkenar, gerekçe, içters açı, ikizkenar, kesit, konum, köşegen, oran, orantı, parallkenar, taban, teğet, toplam, türev, uzam, uzay, üçgen, eşkenar üçgen, varsayı, yamuk, yatay, yöndeş…
Çok önemli olan eğitim alanında da çok şeyi biliyor ve eskiye dönme özlemi içinde tutuşuyorlar ya; ah bir de şu terimleri kaldırmayı ve yerine eski karşılıklarını koymayı deneseler…
Ah, ah…
O zaman herkes Türkiye’de Cumhuriyet Devrimi’ni çok daha iyi anlardı…
Ah, ah..
Ah ki ah!
Ah bir deneseler, ah…
İşte, yalnız bu anlatılanlar üzerine bile azıcık düşünen bir kafa derhal şu yanıtı -eğer vicdanı varsa elbet- verecektir:
“Aydınlık içinde yat Atatürk… Sen gerçekten, çağları aşan, büyük bir adammışsın…”

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.