ASRIN LİDERİ OLMAK KOLAY MI?

ABONE OL
23:28 - 13/06/2021 23:28
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir ayı geçkin izlenme rekorları kıran Pazar videolarına, Recep abisinin Biden’le yapacağı görüşmelerde zor durumda kalmaması için ara veren Sedat Peker, Erdoğan’ı gerçekten rahatlatmış.

ABD tarafından BOP Eş başkanı olarak atanan Erdoğan, Irak’ın parçalanmasına IŞİD devşirmelerinden oluşan ÖSO’yu Türkiye’de eğit-donat kamplarında yetiştirip Suriye’de ABD karşıtlarının katledilmesini sağladı.

Muhalefet Genel Başkanları, milletvekilleri, gazeteciler, sendikacılar, Erdoğan’ın ne zaman AKP Genel Başkanı ne zaman -sözde -Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak konuştuğunu bilemiyorlardı.

O nedenle, AKP’li savcılar ve hakimler, Erdoğan’ı Şahsım Devletinin sahibi saydıklarından, her türlü eleştiriyi Cumhurbaşkanına hakaret sayılması kararına vardılar.

Erdoğan, istediğine ‘‘Haysiyetsiz, edepsiz, İsrail Dölü, yüzsüz, terbiyesiz’’ demesi ise Erdoğan’ın avukatlarınca ‘’düşünce özgürlüğü’’ sayılacağı ilan edildi.

Erdoğan’ın avukatları AHİM kararlarını emsal göstererek gerekçelerinde: ‘’Bu sözler çoğulculuğun, hoş görünün ve açık fikirliliğin gerekleridir!’’ Dediler.

Politikacının biri rakibine ‘’zevzek’’ dediği için, rakibi tarafından açılan hakaret davasında ‘’zevzek’’ diyenin avukatları, örneklerle zevzek demenin hakaret olmadığını, aslında bir insana ‘’aslan’’ dendiğinde ‘’cesur’’ anlamı olduğu gibi zevzek sözünün de akıllı anlamına yakın olduğunu anlatırlar.

Hakim davacıya ne düşündüğünü sorunca: ‘’Hakim Bey, zevzekler o kadar açık anlattılar ki, ben ikna oldum. Zevzek rakibime açtığım davadan vazgeçiyorum.’’ Diyerek davacı olmaz.

Eğer Erdoğan’ın avukatlarının bu hukuksal istemleri yargıca kabul görürse muhalefet, aynı tutumda olur mu? Yoksa 128 Milyar Liralık(!) tazminata direnirler mi? Bekleyip göreceğiz.

14 Haziran’da Biden-Erdoğan görüşmesinden önce Erdoğan; Türkiye Ekonomi bakımından dünyada ilk 10’a girdiğini anlatadursun:

Zonguldak’ta 10-12 yaşlarında gitar çalan çocuğa ‘’hayalin nedir?’  Diye sorduklarında: ‘’ Hayalim fakirlik olmaması. Evde yiyeceğimiz yok ya , burada gitar çalıyorum, eve yiyecek götüreceğim. Evde yiyeceğimiz olsun!’’ Görüntüleri gerçeğin acılığını gözler önüne seriyordu.

Elağız’da: ‘’Açız’’ diye bağıran kadına Vali telefon edince neden  ‘’ben aslında aç değilim’’ demek zorunda kalmasını vatandaşlar anlıyordu ama yandaş medya anlayamıyordu.

-Hatay’da bir vatandaşın biri Vilayet konağının önünde : ‘’Açım! Çocuklarıma ekmek götüremiyorum, iş istiyorum!’’ Diye bağırdıktan sonra kendini yakarak intihar etti.

Hatay Valisi: ‘’vatandaşımız kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir!’’ Diyebiliyordu.

Markette çocuk masası çaldığı için yakalan anne: ‘’Bebeğim aç mama alacak param yok!’’

Salgın nedeniyle Ziraat Bankasına taksitlerini ödeyemeyen çiftçinin traktörüne haciz konuldu.

Çocuğuna pantolon alamayan baba intihar etti.

Bu üzücü haberlerin her şehirde onlarcası olurken edense saray medyasınca ve iktidarın dolaylı ortak görüşteki medyaca -haber değeri olmadığı için olsa gerek- verilmiyor.

Şahsım Devletin belirttiği gibi Avrupa, özellikle Almanya, Fransa, İsveç, İsviçre ve topyekun AB Türkiye’yi kıskanıyor.

Geçenlerde TRT, Emine Hanım’ı mutfağında çalışırken gösterdi:

Mutfaktaki altın musluklar, dünyanın önde gelen zengin devleti Almanya’nın Cumhurbaşkanının mutfağında yoktur.

Emine Hanım, en az 30 Bin Dolarlık çantalar taşırken, Merkel 295 Avro değerinde çanta kullanıyor.

Almanya Başbakanı Merkel makam arabası olarak basit bir minibüs kullanırken Asrın Lideri sarayda 268 lüks araç a sahip.(Demirel 2, Ahmet Necdet Sezer 2 araç)

AB’deki birçok Devlet Başkanı, Başbakanı zorunlu olmadıkça makam aracı yerine bisiklet kullanırken devletlerinin itibarını düşünemiyorlar.

Almanya Başkanı geçenlerde kabine toplantısına giderken sırtı ağrıdığı için evinden getirdiği yastığı elinde taşıyarak götürüyordu. Almanlar Merkel’in bu vurdum duymazlığından elbette utanıyorlar.

Almanya Cumhurbaşkanının sarayı 295 odalı olmasına rağmen Asrın liderinin Külliyesi 1150 odalı olmasını elbette kıskanılacaklar.

ABD Başkanının bile iki uçağı olmasına rağmen Erdoğan’ın 13 Uçağı ve 1 Uçan sarayı var.

Bu nedenle Erdoğan’ı bütün dünya liderleri kıskanmaya devam edecekler.

Ama muhalefet bir türlü bu konuda çok yanlış düşünmeye devam ediyorlar.

Bilmiyorlar ki Asrın Lideri bu ihtişama asla kendisi için değil

Ümmetin ve de Ülkenin İtibarı için katlanıyor…

Asrın Lideri olmak kolay mı?

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (1)
    • Mert

      Firavunları kim yarattı?

      Firavun sözcüğü, büyük harfle yazıldığında eski Mısır’ın ünlü krallarını, küçük harfle yazıl-dığında tüm zorbaları, tüm diktatörleri ifade eder. Kur’an, firavun sözcüğünü bu iki anlamda da kullanır. İkinci anlamda ‘tâğut’ sözcüğü de kullanılır ki, o da azmış diktatör, kendini ilahlaştıran zorba demektir. Hz. Peygamber bu anlamda olmak üzere, ‘meliki adûd’ (azmış krallar) tabirini kullanmış ve kendisinden otuz yıl sonra gelmeye başlayacak ‘halife’ unvanlı zorbaları bu tabirle nitelemiştir. Bu demektir ki, Emevî zorbalığının kurucusu olan Muaviye ile başlayıp Müdafaai Hukuk devrimiyle yıkılan halife saltanatları dönemi baştan başa bir meliki adûdlar dönemidir. Haçlı emperyalizmle onun dincilik adına uşaklığını yapanların meliki adûdlar saltanatını tarihe gömen Müdafaai Hukuk zihniyetiyle o zihniyetin başbuğu olan Atatürk’e düşmanlığı boşuna değildir.

      Kur’an’a göre, firavunları üretenler, zulme, diktatörlüğe tepkisiz kalarak zalimlere uşaklık edenlerdir. Hz. Peygamber, din adamlarının sözlerini dokunulmaz-eleştirilmez kılanların da onları rableştirdiğini yani ilah-kral haline getirdiğini söylemiştir. Buradan bakıldığında, genelde dinler tarihinin, özel olarak da İslam tarihinin bir ‘rableştirilmiş zorbalar tarihi’ olduğu rahatlıkla görülecektir.

      İslam tarihinde zulme isyanın öncü isimlerinden biri olan İmamı Âzam (ölm. 150/767) , Müslüman ümmetin firavun yaratan zihniyeti sona erdirmesini, İslam imanının temel icabı olarak görmekteydi. Şehit imama göre, diktacı yönetime isyan yoksa hiçbir ibadet bir anlam taşımayacaktır. Ve hiçbir zalim, kendisine sessiz kalan bir kitlenin dolaylı desteği olmadan yaşayamaz.

      Kur’an’dan öğreniyoruz ki, mazlum bildiğimiz birçok halk aslında pasif zalim oldukları için ezilip horlanmıştır. Mazlum gerçek mazlumsa zalimin uzun süre egemen olması söz konu-su değildir. Zulüm, din veya dinsizlik adı altında uzun süre devam ediyorsa bunun sebebi za-limlere uşaklığı hüner sanan bir halkın, en azından bir satılmışlar ekibinin varlığıdır. Bu ekip, ‘pasif zalimler ekibi’dir. Pasif zalimlik; zulme başkaldırması gerekirken, küçük çıkarlar yü-zünden zalimlere karşı sessiz kalan, böylece onlara dolaylı destek veren kişi ve toplumların sıfatıdır. Kur’an’ın bu noktadaki tezi şudur:

      Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler, yani zulme bir biçimde uşaklık edenler yaratmıştır.
      Kur’an’ın bu anlamda devrim yaratan tespiti Zühruf suresinin 54-56. ayetlerinde verilmiştir. Ne var ki, geleneksel tefsirlerin büyük kısmı, Arabizmin İslam’a ve Müslümanlara egemen olduğu dönemlerde yazıldığı için anılan ayetlerin mesajını bütün açıklığıyla ortaya konamadı. Bu mesajı ortaya koymak, ölüm fermanını imzalamakla eş anlamlıydı. Nitekim fetvalarıyla bu ayetlerin mesajını hayata geçirmeye kalkan İmamı Âzam Ebu Hanîfe, bunun faturasını haya-tıyla ödemiştir.

      Bu ayetlerin devrim niteliğindeki mesajı üzerinde hakkıyla konuşmak için dinin saltanat aracı olmaktan çıkarılmış olması gerekir. Aksi halde, o mesajı telaffuz eden, o coğrafyadaki yöne-timlere isyan etmiş sayılır. Hem o mesajı açıklamak hem de isyan etmiş sayılmamak ancak laik bir sistemin egemen olduğu ülkede mümkündür. Saltanat dincisi firavun yamakları, bunu bildikleri için, temel uğraşlarının başına, laiklikle mücadeleyi koymuşlardır.
      Firavunları yaratan halkların uşaklık psikolojilerini deşifre edip bu psikolojinin Allah’ı nasıl öfkelendirdiğini, pasif zalimlerden intikam alma kararına nasıl vardırdığını ifade eden Zühruf 54-56. ayetler, emperyalizmin hapishanesine dönüştürülmüş ibadethanelere, mescitlere hapsolmayı din sanan bir kitlenin Allah tarafından Allah’ın düşmanı gibi algılandığını gös-termektedir. Unutmayalım, Kur’an, iki tür namazdan söz etmektedir:

      1. İnsanı Allah’a yaklaştıran, rahmet vesilesi namaz,

      2. İnsanı Allah’ın düşmanı haline getiren lanet vesilesi namaz. (Mâûn suresi, 4-7)

      Kur’an’a saygımız varsa bu namazların ikisini de gündem yapmalıyız. Birini sakladığımızda biz de Kur’an’ın lanetine çarpılırız. Çünkü bu iki namazın biri saklandığında namazın gerçek anlamını kavramamız mümkün olmaktan çıkar ve saltanat dincisi firavunlarla onlara uşaklık edenler kitleyi mahveder. İslam tarihi, bu kahırlı kaderin yarattığı tablolarla doludur.

      Yaşar Nuri Öztürk/YURT

      Yanıtla
      +0
      -0