ANNELERİ ANIYORUZ

ABONE OL
16:39 - 08/05/2022 16:39
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Mayısın ikinci pazarı olan bugün hemen, hemen tüm dünyada “Anneler Günü” adıyla anılıyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir genç kız olan Anna Marie Jarvis Anneler Günü’nü başlatan kişidir.

Anna Jarvis, ABD’li bir bakanın oğlu George Jarvis ile papazın kızı Ann Maria Reeves çiftinin kızı olarak doğmuş.

Doğduğu 1864 yılında “Birleşik Devletler” güçleriyle “Konfederasyon Birlikleri” savaş halindeymiş.

Kölelik, feodal düzen ve imtiyazlarının sınırlandırılmasına karşı çıkan Konfederasyon güçleri, aralarında Abraham Lincoln’ün de bulunduğu Birleşik Devletler’e karşı çok çetin bir mücadele içine girişmiş.

Yüz binlerce insan bu iç savaş sırasında ölmüş.

Milyonlarca insan ise yaşadığı bölgeden ya sürülmüş ya da göç etmek zorunda kalmış.

Anna Jarvis’in annesi Ann Maria Reeves ülkedeki bu durumu içselleştirip, toplumun yararına olacak çeşitli etkenlikler, yardımlar düzenliyordu.

Savaşta yaralanmış askerlerin yardımına koşuyor, salgın hastalıklar içine düşen toplumun tedavisi için yardım topluyordu.

Bunlara rağmen 11 kez anne olmuş. 7 çocuğu henüz çocukken hastalık ve diğer nedenlerden dolayı yaşamını yitirmiş.

Anna Jarvis ise, Ann Reeves’in dokuzuncu çocuğuymuş.

Ann Reeves yine de oldukça etken olarak toplumda yardımlar düzenlemiş.

Bu arada babasının görev yaptığı kilisede halka söyleşiler düzenliyor, toplumu bir araya getirmeyi başarıyordu.

Bir gün kilise kürsüsünden halka seslenen anne Reeves, “Umuyorum ve dua ediyorum bir gün birileri, yaşamın her alanındaki hizmetlerinden dolayı annelere için bir Anneler Gününü başlatacaktır” diye konuştu.

Onun bu konuşmalarında yanında bulunan kızı Anna Jarvis de çok etkilenmişti.

Kızını Virginia’daki Augusta Kadın Ruhban Okulu’na (Günümüzdeki Mary Baldwin Üniversitesi) gönderen anne iki yıllık eğitim sürecinde ona büyük destek oldu.

Kızı eğitimini tamamlayıp annesiyle babasının yanına öğretmen olarak geri döndü.

Dedesinin kilisesine de üye olarak sivil toplum çalışmalarında yer aldı.

Anna Jarvis sonraları amcasının da yönlendirmeleriyle George Eyaleti’ndeki bir bankada; daha sonra Philadelphia’daki bir ajansta editör olarak çalıştı.

Kardeşinin kurduğu şirkete de hissedar oldu. Kariyer basamaklarını hızla tırmandı.

Annesi de kızının gelişiminden ötürü gurur duyuyordu.

Kızına yazdığı mektuplarda bu sevincini anlatıyordu.

Anna Jarvis, uzun süre boyunca ailesinden uzakta; Philadelphia Eyaleti’nde çalışmaya devam etti.

Babası 1902 yılında ölünce annesinin yanına geri döndü.1905 yılına kadar onun bakımıyla ilgilendi.

Ann Reeves’in ölümü kızını oldukça kötü etkiledi, hep annesini düşünüyordu.

Jarvis küçükken annesinin yaptığı konuşmayı hep anımsadı.

Bir yıl sonra yakın dostlarını davet etti ve annesi için bir anma töreni düzenledi.

Arkadaşlarıyla mayıs ayının ikinci haftasının “Anneler Günü” olarak anılmasını konuştular.

Çevresindekiler bu anlamlı töreni beğeniyorlar ve her yere yayılmasını öneriyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyasetçilere, tanınmış kişilere mektuplar gönderdi ve mayıs ayının ikinci pazar gününün “Anneler Günü” olarak anılmasını ama bu etkinliklerin hiçbir ticari amaç güdülmeden düzenlenmesini istiyordu.
Daha sonra ABD  Başkanı Woodraw Wilson, 1914 yılında bu günü resmen kabul etti.

İlk  yıllarda Jarvis’in hayalindeki bir anma günü olarak geçiriliyordu. O gün çocuklar ve anneler beyaz kıyafetleriyle kiliselere veya diğer ziyaretlere gidiyor, annelere beyaz karanfiller armağan ediliyordu.

1920 yıllarına gelindiğinde ise bu anma günü gittikçe ticarileşmeye başladı.

Anneler günü için özel kartlar, şekerlemeler, armağanlar piyasaya sürüldü.

Anna Jarvis çok şaşırtan ve üzen bu gelişmeye karşı girişimlerde bulundu ise de çok da tepki aldı.

“Annelerinize basılı kart armağan etmeniz, sizin yazı yazamayacak kadar tembel olduğunuzu gösterir. Annenize bir kutu şekerleme verip, şekerlerin çoğunu yemeniz gibi… Oh ne güzel!” diyen Anna Jarvis’ten bahsederken gazeteler “Deli” tanımını kullanabiliyordu.
Anna Jarvis baskılara dayanamayarak geri çekildi ve “Anneler Günü”nü başlattığı için yaşamı boyunca pişmanlık duydu.

Philadelphia’ya, kardeşinin yanına gitti.

Amansız bir hastalığa yakalanınca hastaneye kaldırıldı ve 24 Kasım 1948’de gözlerini yumdu.

Görüldüğü gibi üzerinde çok konuşulabilecek sıcak, içten duygular ve mücadeleci bir yaşam öyküsü…

Türkiye ise Anneler Günü’nü 1955 yılından bu yana kutlamaktadır.

Annelerin sayılıp, sevildiği ve anımsandığı bugün tüm dünyada “çok yoğun” bir biçimde kutlanıyor.
Son yıllarda daha çok bir “tüketim” toplumunun bir özelliği ve “pazarlamacılık tuzakları”yla dolu olsa da biz kendimize dikkat edip, özenli davranmalıyız.
Yanında annesi olanlar,  annesine ulaşabilenler, onlara saygı ve sevgi gösterebilenler “özellikle” çok mutlu olmalılar ve annelerinin değerini bilmeliler.
Annesi artık bu dünyada olmayanlar ise yine annelerini düşünsünler, onu ansınlar, güzel duygular yaşasınlar.
Annesini hiç görmemiş olanlar, annesi ile yaşayamamış olanlar ise içlerinde burukluk duysalar bile yakınlarındaki en sevdiği bir “anneye” annesi gibi görsünler.

Bugün ben özellikle, “bazı anneleri” daha da çok düşünüyorum:
– Çocuğunu çok küçük yaşta yitiren ve onlara doyamayan, onları hiç unutamayan anneler…
– Çocuğunu çok küçük yaşta yitiren ve onlara doyamayan, onları hiç unutamayan anneler…

– Elleriyle, sevgiyle büyütüp, belki de yoksulluk günlerinde büyük fedakarlılıklarla bir delikanlı olarak gurur duyduğu oğlunun “şehit” haberi ile yanan, yıkılan, onları asla unutamayan anneler…
– Çocuğunun kendinden kopup gittiğini gören, ona bir türlü ulaşamayan anneler…
– Büyük umutlarla, özlemli yarınlar için büyüttüğü çocuğunu “bir kazada” yitiren anneler…
– Çocuğunun “doğru yoldan” kaydığını ve ne yazık ki “sorunlu” bir insan olduğunu görüp de acı ile ona “yardım edemeyen” anneler…
– Çocuğunu dünyaya getirmiş olsa bile, ona bakacak koşulu olmayan ve çocuğunu “yetiştirme yurtlarına”, “çocuk esirgeme kurumu gözetimine” veren anneler…
– Aldığı bir ceza nedeni ile hapislere düşmüş olan ve küçük yavrusunu oralarda bakmak zorunda kalan anneler..
– Çocuğunu yitiren, ondan hiç bir şekilde haber alamayan “kayıp “anneleri…
– Çocuğu tarafından takdir görmeyen, azarlanan, hor görülen, aşağılan görülen anneler…
– Çocuğunu, her ne nedenle olursa olsun başkalarına evlatlık” verenler…

– Çocuğuna sarılamayan, sevgi ile kucaklayamayan, ona ulaşamayan anneler…

– Gurbette çocuğu olan anneler…
– Çocuk özlemi ile yanıp, tutuşmuş “çocuksuz” kadınlar…
– Ne oldu ise oldu, ama bir türlü “anne” olamayan kadınlar…
Özellikle bu “annelerimiz” için çok daha sevgi ve saygı duymalıyız; onların duygularını anlamağa çalışmalıyız.

Anneler gününde onların hangi duygularla dolu olduklarını hiç unutmadan bu günü değerlendirmeliyiz.

Annelerimize özellikle küçük armağanlar, kendi ellerimizle yaptığımız armağanlar sunabiliriz…

 “Anneler Günü” için en güzel anma, en güzel armağan “hayırlı” bir insan, hayırlı bir “evlad” olabilmektir.

Bu duruma gelmek için her zaman çabalamalıyız, iyi insan, iyi evlad olabilmeliyiz.

Bir annenin çocuğu ile “gurur” duyabilmesi ne kadar güzel…

Bir anneye verilebilecek en büyük armağan aslında budur.

Beni duyan, “beni bilen” annelere, genç olsun, yaşlı olsun tüm annelere sevgi dolu, saygı dolu, daha nice hayırlı “Anneler Günü” diliyorum.

Ben tüm yaşamımda annelerin “tarafında” oldum; onları anlamaya ve yardımcı olmaya çalıştım.

Bugün ben de “annem” yanımda olsun isterdim…
Böyle bir annem olduğu için de hep sevindim, mutlu oldum, onunla hep gurur duydum.

Şu an, hep onu “yaşıyorum” ruhumda ve içimde…

Anneciğim, ben seni çok özlüyorum…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.