ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE TÜRKİYE’YE NASIL BİR SİYASAL REJİM GELİR?

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE TÜRKİYE’YE NASIL BİR SİYASAL REJİM GELİR?

AKP ve MHP’nin birlikte TBMM’NE getirdikleri Türkiye’nin siyasal ve toplumsal sistemini değiştirmeyi öngören ANAYASA TEKLİFİ 1. turda Meclis tarafından kabul edildi.

18 Ocak 2017 tarihinde ANAYASA TEKLİFİ GÖRÜŞMELERİNİN 2. TURUNDA SADECE BU ANAYASA TEKLİFİ MADDELERİNİ DEĞİŞTİRECEK ÖNERİLER GÖRÜŞÜLEREK OYLANACAK. BU GÖRÜŞMELERDE EĞER HER MADDE AYRI AYRI 330’UN ÜZERİNDE MİLLETVEKİLİNİN OYUNU ALIRSA REFERANDUMA GİDİLECEK. BU OY ÇOĞUNLUĞUNU ALAMAYAN MADDELER KABUL EDİLMEMİŞ SAYILARAK TEKLİFTEN ÇIKARTILACAK VE REFERANDUMA GÖTÜRÜLEMEYECEK.
Bu Anayasa teklifi ile yapılmak istenen basit bir hükümet değişikliği değil; SİYASAL REJİM değişikliğidir. Cumhuriyet rejimi, egemenliği saraydan alıp halka verme ve demokratikleşme çizgisini benimsemişken, bu Anayasa değişikliği ise EGEMENLİĞİ TEKRAR HALKTAN alıp bir tek KİŞİYE VERMEYİ ÖNGÖRÜYOR.

ANAYASA NASIL YAPILIR YA DA DEĞİŞTİRİLİR?

Özgürlükçü demokrasinin geliştiği ülkelerde Anayasa değişiklikleri ya da yeni Anayasalar nasıl yapılıyor? Hangi ortamda yapılıyor ve kurallara uyuluyor?

Örneğin, Batı ve Doğu Almanya’nın 1990 yılında birleşmesinden sonra Federal Almanya Anayasası nasıl değiştirilmişti?
Federal Meclis ve Federal Konseydeki siyasal partiler hazırladıkları Anayasa değişiklik taslağını kamuoyuna sundular. Uzun süre bu değişiklik önerileri özgürlükçü bir ortamda kamuoyunda tartışıldı. Sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri, Federal Meclisin Anayasa Komisyonunda dinlendi. Böylece siyasal partilerin ve sivil toplum örgütlerinin üzerinde uzlaştıkları Anayasa değişiklikleri, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddelerine dokunulmayarak Federal Meclis ve Federal Konsey’de kabul edilerek yürürlüğe girdi. 

PEKİ TÜRKİYE’DE AYNI YA DA BENZER BİR YOL İZLENEREK ANAYASA DEĞİŞİKLİKLİĞİ UZLAŞMAYLA GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ Mİ?  

12 Eylül 1980’de yürürlüğe giren ve 175 maddeden oluşan darbe Anayasasının 83 maddesi şimdiye değin 16 kez değiştirildi. Bu değişikliklerin çoğu Ecevit Hükümeti zamanında olmak üzere 58 maddesi AKP’nin iktidarından önce gerçekleşmişti. Bu değişiklikler iktidar ve muhalefet partilerinin mutabakatı, uzlaşması ve sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yapılmıştı. AKP iktidara geldikten sonra ise 25 madde değiştirildi. Temel hak ve özgürlükleri gerçekten genişletmeyi hedefleyen değişikliklere CHP de o zaman destek vermişti. 
Şimdiki Anayasa değişikliği konusunda AKP mecliste bulunan tüm siyasal partilerin uzlaşması ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınmasını sağlamadan MHP ile birlikte, yani muhafazakâr iki partinin anayasa değişiklik teklifini TBMM’ne getirdiler.

UZLAŞMAYA DAYANMAYAN ANAYASALAR KALICI OLABİLİRLER Mİ?

27 Mayıs Askeri Darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası batı normlarını göz önünde bulunduran demokratik, özgürlükçü, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan ve hukukun üstünlüğünü öngören ilerici bir anayasaydı. Ancak yapılırken Türkiye’deki mevcut tüm siyasal parti ve akımların görüşleri alınmadığı için sürekli eleştirildi. 12 Mart 1971’de verilen askeri muhtıra ile anayasanın birçok maddesi değiştirildi. 12 Eylül askeri darbesi sonucunda kabul edilen 1982 darbe Anayasası da bir uzlaşma ya da mutabakat sonucu kabul edilmediği için gelişen Türkiye toplumunun gereksinimlerine cevap vermedi. Bu nedenle de sürekli eleştiriler aldı ve almaya devam ediyor. Bu nedenle kalıcı bir Anayasanın geniş katılım ve mutabakatla hazırlanıp yürürlüğe girmesi gerekiyor.

KUVVETLER (ERKLER) AYRILIĞI İLKESİ NASIL İŞLİYOR?

Yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda olduğu gibi, özgürlükçü demokratik ülkelerin anayasalarında da Kuvvetler (Erkler) Ayrılığı İlkesi yer alıyor. Bunun anlamı şudur: Halk egemenliği devletin üç organı (erki), Yasama (meclis), Yürütme (devlet başkanı ve hükümet) ve Yargı Organları tarafından kullanılır. Bu organlar birbirinden bağımsız olarak Anayasanın ve yasaların verdiği görev ve yetkileri yerine getirirler. 
Batı Avrupa ülkelerinde Kuvvetler Ayrılığı İlkesi anayasalara neden koyulmuştur?
Bu üç gücün (erkin), yani Yasama (TBMM), Yürütme (Devlet Başkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu) ve Yargının (Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere diğer yüksek mahkemelerin tek bir güç tarafından kullanılarak ülkede diktatörlüğe gidilmesini önlemek için koyulmuştur.  

Çoğulcu demokratik siyasal sistemde, seçimi kazanan iktidar partisi (veya partiler koalisyonu) hem yasama organına hem de yürütme organına egemen oluyor. Ancak Yasama Organı (Parlamento) Yürütme Organının (Cumhurbaşkanı ve Hükümeti) uygulamalarını, aldığı kararları, çıkardığı kararname, yönetmelikleri muhalefet partilerince verilen güvenoyu, genel görüşme, soru önergeleri vs. ile denetler. Yine de bununla yetinilmez. Yargı organın, yani Anayasa Mahkemesi’nin Yasama Organının çıkardığı yasaları, Danıştay’ın da de yürütme organını aldığı kararları, işlem ve eylemleri denetlemesi sağlanır. Bu nedenle Kuvvetler Ayrılığını öngören bu sistemde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı çok önemlidir. Bunun için demokrasilerin güvencesi, YARGININ, yürütme ve yasamadan bağımsız olmasıdır. Hukuk devletinde Yasama Organının (TBMM’nin) çıkardığı tüm kanunların, Anayasaya; Yürütme Organının (Hükümetin) aldığı kararların ve bunların uygulanmasının da yasalara uygun olup olmadığını yargı, yani yüksek mahkemeler denetler. 

AKP VE MHP’NİN ANAYASA TEKLİFİ KABUL EDİLİRSE NE OLUR?

18 MADDEDEN OLUŞAN BU ANAYASA TEKLİFİ KABUL EDİLEREK YÜRÜRLÜĞE GİRDİĞİ TAKTİRDE TÜRKİYE’DE BASKICI BİR TEK PARTİ DİKTATÖRLÜK REJİMİ KURULMASI SÖZKONUSU OLACAKTIR. 
Cumhurbaşkanı, partili cumhurbaşkanı sıfatıyla milletvekili adaylarını belirleyecek, Meclis’in oluşumuna müdahale edecek, Meclis’i feshedebilecektir. Aynı zamanda çıkaracağı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yasama yetkisine ortak olacak, kanunları veto edebilecektir. Yüksek mahkemelere, YANİ ANAYASA MAHKEMESİNE, YARGITAYA VE DANIŞTAYA, HAKİM VE SAVCILAR YÜKSEK KURULUNA üye atayacak, yargıyı belirleyecektir.  

Avukat Ece Güner Toprak’ın çizdiği şemada da görüldüğü üzere Cumhurbaşkanı (Başkan) hangi siyasal partiden olursa olsun böyle bir sistem değişikliği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 100 yılı aşan parlamenter rejim deneyimini bir tarafa iterek dikta rejimine götürme olasılığı çok yüksektir. Aşağıdaki nedenlerle herkesin bu değişiklik teklifine karşı çıkmaya çağırıyorum:  

1.    Çünkü bu değişiklikler anayasanın öngördüğü devlet egemenliğini, yani yasama, yürütme ve yargı erkini tek kişiye, Cumhurbaşkanına (devlet başkanına) verecek. Başka deyişle Ulusun %100’ne yakın oyu ile oluşan TBMM’NİN yetkisi, seçimde oyların %50,01’ni alan Cumhurbaşkanına devretmiş olacak. Halkın %49,99’nun oyu bu modelde temsil edilemeyecek.
2.    Çünkü cumhurbaşkanı hem hükümetin hem de cumhurbaşkanının tüm yetkilerine sahip Devlet başkanı, Başbakan, Başkomutan, aynı zamanda iktidar partisinin de başkanı olacak.
3.    SİYASAL PARTİ BAŞKANI olan CUMHUR BAŞKANI AİT OLDUĞU PARTİDEN KİMLERİN MİLLETVEKİLİ ADAYI VE VEKİL OLABİLECEKLERİNİ SAPTAYACAK.
4.    DEVLET BAŞKANI OLARAK CUMHUR BAŞKANI, YARDIMCILARINI, BAKANLARI, VALİLERİ, KAYMAKAMLARI ATAYACAK; parti başkanı olarak da PARTİSİNİN yönetimini, İL BAŞKANLARINI VE İLÇE BAŞKANLARINI ve yönetimlerin de BELİRLEYEBİLECEK.
5.    PARTİ BAŞKANI OLANI CUMHURBAŞKANIN BELİRLEDİĞİ KİŞİLER MİLLETVEKİLİ OLARAK MECLİSE GİRECEKLERİ İÇİN BU MİLLET VEKİLLERİNİN CUMHURBAŞKANINI, CUMHUBAŞKANI YARDIMCILARINI VE BAKANLARI, YANİ YÜRÜTMEORGANINI DENETLEMESİ MÜMKÜN OLAMAYACAKTIR. 
6.    CUMHURBAŞKANI AYNI ZAMANDA ANAYASA MAHKEMESİ VE HAKİM VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU ÜYELERİNİ BİR BÖLÜMÜNÜ DOĞRUDAN, GERİ KALANINI DA PARTİ BAŞKANI OLARAK DENETLEDİĞİ TBMM TARAFINDAN ATANMASINI SAĞLIYABİLECEĞİ İÇİN DEVLETİN YARGI YETKİSİ DE CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN BELBELİRLENECEK VE ONUN KONTROLÜ ALTINDA OLACAKTIR 
7.    BÖYLECE CUMHURBAŞKANI TARAFINDAN BELİRLENEN ANAYASA MAHKEMESİ VE DANIŞTAYIN NE MECLİSİN ÇIKARDIĞI YASALARI NE DE CUMHURBAŞKANININ VE YARDIMCILARININ VE DE BAKANLARIN ANAYASAYA VE YASALARA AYKIRI KARARNAME, YÖNETMELİK VE UYGULAMALARINI DENETLEYEBİLECEKTİR. BU SİSTEMDE DEVLETİN YÜRÜTME YASAMA VE YARGI ERKLERİ TEK KİŞİDE, YANİ CUMHURBAŞKANINDA TOPLANACAKTIR. 
8.    CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İLE MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ AYNI ZAMANDA YAPILACAĞI İÇİN PARTİLİ CUMHURBAŞKANININ ATATIĞI MİLLETVEKİLLERİ TARAFINDAN OLUŞAN MECLİS TARAFINDAN DENETLENMESİ OLANAKLI OLMAYACAKTIR.
9.    CUMHURBAŞKANI’NIN PARTİLİ OLMASI NEDENİYLE TARAFSIZ OLMASI MÜMKÜN OLMAYACAĞINDAN, DEVLET DÜZENİNİN PARTİ DÜZENİNE, DEVLETİN DE PARTİ DEVLETİNE DÖNÜŞMESİNE ANAYASA İLE İZİN VERİLMİŞ OLACAKTIR. 
10.    YÜRÜRLÜKTEKİ ANAYASAMIZDA “Cumhurbaşkanının TBMM adına Başkomutanlığı temsil yetkisi” bulunmaktadır. Değişiklik teklifiyle, “TBMM adına” çıkarılmıştır. İfadenin çıkarılması, Başkomutanlığı doğrudan Cumhurbaşkanına bağlama adımı olacak, şimdi Meclisin yetkisinde olan savaş ilan etme yetkisi cumhurbaşkanına devredilmiş olacaktır.
11.    TBMM Güvenoyu ve gensoru gibi denetim mekanizmaları olmayan, yürütme üzerinde hiçbir etkili denetim imkânı kalmayan, KANUN YAPMA tekeli elinden alınmış, yasama yetkisi sınırlanmış, Cumhurbaşkanı tarafından fesih tehdidi altında aciz bir Meclis haline dönüşecektir.  
12.    Yargı tamamen siyasetin emrine girecek. Kuvvetler ayrılığı ve denge ve denetleme mekanizmalarının en önemli unsuru olan bağımsız yargı denetimi fiilen imkânsız hale gelecektir.

 
 

SONUÇ
Sonuç olarak böyle alelacele, oldu bittiye getirilerek parlamentodaki tüm siyasal partilerin mutabakatı ve uzlaşması sağlanmadan ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmadan OHAL koşullarında ifade ve basın özgürlüğünün kısıtlandığı, ülkede her gün PKK, IŞİD ve Fetulahçı Çetenin terör estirdiği ve şehit cenazelerin geldiği kaos ve terör ortamında yapılacak olan anayasa değişikliği ülkemizde kalıcı barışı ve özgürlükçü demokrasiyi sağlayamaz. 

DEMOKRASİYİ, ÖZGÜRLÜKLERİ SINIRLYARAK VE HUKUK DEVLETİNİ VE KUVVETLER AYRILIĞINI ORTADA KALDIRARAK HER GEÇEN GÜN DAHA DA ARTAN TÜRKİYE’NİN SORUNLAR YUMAĞINI ÇÖZMEK OLANAKLI OLMAZ.

YUKARIDA ÖZETLEDİĞİM NEDENLERLE BU ANAYASA TEKLİFİNE MİLLETVEKİLLERİNİN VİCDANLARININ SESİNİ DİNLYEREK MECLİSTEKİ İKİNCİ TUR GÖRÜŞMELERİNDE HAYIR OYU VERMELERİNİ DİLİYORUM. 

HALKIMIZI OLASI BİR REFERANDUMDA TÜRKİYE TOPLUMUNUN YARISININ İSTEM VE GÖRÜŞLERİNİ GÖZ ARDI EDEN BU TEKLİFE HAYIR DEMEYE ÇAĞIRIYORUM. 

Dr. Ertekin Özcan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.