ANADİLİMİZ VE TOPLUM

ABONE OL
13:16 - 24/09/2023 13:16
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İçinde bulunulan ülkede ortak yaşam alanları kurmak ve eşit yurttaşlık haklarını elde edip yine ortak yükümlülükler ve sorumluluklar taşımak istemek de bizim gerçeğimizdir.

Türk toplumunun en önemli konusu “eğitim” ve “ulusal bilince” sahip çıkabilmektir.

Buradaki örgütlenmeler ve çalışmalar içerisinde her zaman bu iki konu çok önemli olmuştur ve yer almıştır.

Almanya’da bulunan ve kendilerine dernekler, vakıflar kurmuş olan Türk arkadaşlar çok açık amaçlar ve hedefler ortaya koymuşlardır.

Kurdukları dernekler ve federasyonlar özellikle de TÜRK adını taşımakta ve Türk halkına hizmet etmek ve onların bu toplumdaki ortak sorunlarına çözümler bulmak üzere kurulmuştur.

Bu kuruluşlar için çok emek ve zaman harcamış, fikir üretmiş birçok insan olmuştur ve onların varlıkları, çalışmaları sonunda kurumlaşma aşamasına gelinmiştir.

Çok daha “sonraları” bu kuruluşlara gelen “gönüllü” ya da “görevli” kişilerin ana amaçlarımızı ve hedeflerimizi, ana duyarlılıkları göz ardı ederek kendilerince yeni yollar ve yöntemler geliştirmeleri şaşırtıcıdır.

Üzücüdür…

Her türlü duyurularını kendi asıl hedef kitleleri olan Türk toplumuna ve onların çıkarlarına yönelik yapmaları gerekir; bunun için de anadilimiz Türkçe’yi göz ardı etmeleri ve önemsememeleri hoş karşılanmaz.

Bizim en büyük varlığımız anadilimiz ve buna bağlı olan tüm kültürel değerlerimiz ve ulusal bilincimizdir.

Bu toplumda çok daha başarılı, sağlıklı ve huzurlu, başarılı olmak için ise anadilimizdeki “güçlülüğümüz” ve “yeterliliğimiz” hem Almanca için, hem de diğer tüm konular için ana kaynak ve güç odağıdır.

Tüm bunları yok sayarak, anadilimizin önceliğini ve değerini yok sayarak yapılacak işler yalnızca şaşırtıcı olacaktır ve bir de anlamını yitirecektir.

Bu noktalarda dikkatinizi çekmek istememden dolayı bana kızmanız ise gerekmemektedir.

Tam tersine çok daha duyarlı ve dikkatli çalışmaların “yeterli” arkadaşlarla yapılmasına özen gösterilmelidir.

Bizi birbirimize yaklaştıran ve bağlayan temel öğe geldiğimiz ülke ve anadilimizdir; ve bunlara bağlı kültürel değerlerdir.

Bu nedenle de bu konuyu çok daha önemsemek gerekir.

Her türlü çalışmalarında, duyurularında doğal olarak ya da zorunluluklar gereği Almanca yazmaları anlaşılırdır.

Ama var oluşlarının ana nedeni olan Türk toplumu olduğu için ise Türkçe’yi birincil ve temel dil olarak kullanmaları işin doğası gereğidir.

Umarım bu konu bir tartışma ve tepkileşmeler ortaya çıkarmaz.

Zaten olması gereken bir durumu dile getirmiş sayılmam benim için yeterlidir.

Atmışlı yıllardan bu yana bu toplumda Türk halkı için emek verenlere, zaman harcayıp, katkılarda bulunanlara, öz benliklerini koruyabilmek ve ortak sorunlara çözümler bulabilmek için çırpınanlara en derin saygılarımı sunuyorum.

Çalışmalarımızda görüp, tanıdığım ama şu an sonsuzluğa uğurladığımız arkadaşlar için Tanrı’dan rahmet, bağışlanma dilerim; anıları ve iş birliktelikleri ve çabaları önünde saygı ile eğilirim.

Bunu söylerken ayni zamanda uzun yıllar içinde Türk derneklerinde görev almış, çalışmalara destek vermiş tüm insanlarımıza da ayrıca teşekkür ederim.

Onlar bizim için gelip, geçmiş gönül verenler değildir; tam tersine her zaman ulaşmamız gereken kitlenin bireyleridir.

Öte yandan hep gözden kaçan bir ana özelliğe de değinmek gerekir:

Almanya göç ve göçmen politikasında, yurttaşlık yasasında ana model olarak hep “gecikmelerde” kalmıştır.

Tutarsız bir göçmen politikası ayni zamanda burada yaşayan ve çalışan yabancı kökenlileri de etkilemektedir.

Asimilasyon nedir, ne gibi özellikleri vardır; bizim için yararlı mıdır, değil midir?

Bunu iyi inceleyip, kavramalıyız.

Bir topluma uyum sağlamak gerekir iken kendi özelliklerini ve değerlerini terk etmek asla gerekmez.

Entegrasyon, çokkültürlülük, katılım, asimilasyon… bu alanda konuşulan kavramlar ve bunların kendilerine özgü özellikleri…

Bir de “Partizipation “olarak tanımlanan eşit hak ve koşullar içerisinde, eş değerlere sahip çıkılarak toplumda yer almak ve ilerlemek olarak anlayabileceğimiz “katılım” modeli vardır ve de olması gereken de budur.

Türkçede KATILIM olarak karşılanan “partisipasyon” çok daha iyi anlaşılmalıdır.

Başkasının sahip olduklarından nasiplenmek anlamını da içeren KATILIM, katılmak, beraber olmak, birlikte çalışmak, birlikte yapmak, birlikte şekillendirmek, payını almak… gibi sözcüklerin “ortak” kavram alanında yer almaktadır.

Partisipasyon sosyolojik bir terim olarak toplumun belli kurumlarına, değerlerine katılım ve bunlarla “özdeşleşme” anlamına gelmektedir. (KATILIM)

Diğer bir açıdan partisipasyon demokratik yapı ve süreçleri içselleştirerek bunlara “etken” katılımı da içermektedir. (KATILIM)

İlgili bireylerin sosyalleşmesinde belirli mekanizmalar ve içeriklerin yanı sıra, ilgili kurumlarda belirli kurumsal bilgi, iletişim ve yönetim kalıplarını öngören “partisipasyon”, günümüz demokratik toplumlarının gelişiminin “kilit” bir bileşeni olarak görülmektedir.

Tüm bunları çok daha kavrayıp, günlük çalışmalarda “uygulamak” gerekir.

Almanya kendi göçmen politikasında umalım ki daha çok “partisipasyon” ilkelerini içeren uygulamalara yer verir ve “asimilasyon” isteğinden vaz geçer.

Türk dernekleri, kurumları, basın ve yayın organları, iş verenler de dahil “hepimiz” bu bakış açısını kazanmalıyız.

Devlet dili, yazışma dili, toplum dili, öğretim dili Almanca ile ilgili hiçbir tartışma olamaz; her yerde bizler de en az diğer tüm yurttaşlar denli Almanca yeterliliğine ve bilgisine erişmeliyiz.

Bunun yanı sıra bize düşen Türk dil ailesinden olmamızdan dolayı “anadilimiz”, köken dillimiz Türkçe’yi her yerde ve her an desteklemeliyiz ve öne çıkarmalıyız, kullanmalıyız.

Gerek özel yaşamımızda gerekse de kurumsal-örgütsel çalışmalarda her zaman Türkçe ile konuşup, anlaşabilmeliyiz, yazışmalıyız.

Özellikle de genç kuşaklar bu alanda çok daha girişimci ve öz güvenli olmalıdır.

Anadilinde yetkin ve donanımlı olan her insan diğer dilleri öğrenmede ve kavramada “çok daha” başarılı ve yetenekli olur.

Öte yandan ikincil bir gereklilik ve zorunluluk ve de yararlılık ise Türkçe’miz ile dünyanın her yerinde, “anayurdumuzda” çok kolay anlaşılabiliriz ve insanlarla çok güzel ilişkilerimiz olur.

Bu konuyu ve özelliklerini lütfen genç kuşaklarla daha çok konuşalım ve onlara kendimiz, hak ve çıkarlarımızı, özgüvenle yaşamamız gerekliliğini anlatalım.

Evet, güzel günler gelsin, toplumsal ve demokratik haklarımız olsun, eşitlikler sağlansın, çocuklarımız mutlu ve başarılı olsun, huzurlu bir toplum olalım…

Sevgi ve iyi duygularımla…

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 24.09.2023

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
    Tüm Yorumlar (2)
    • Yunus Uslu

      Gonen bey, sizin yazdiklarinizi bir akademik ordu mu yaziyor diye dusunuyorlar bazen. Bu kadar detayli dusunup soran bir insanin, hic bir cozum onerememesi suphe uyandiriyor. “Cozume gelinince Gonen beyin beyni neden calis miyor?” diye soruyorlar. Almanya’da ki turklere Turk hukumeti fazla bir yardim veya etkide bulunamadi. Ama Almanya’da turklerin gruplara ayrilmasi ve her grubun liderlerinin sahsi menfaatlari icin toplumun ilkel kalmasini ve hic bir sey ogrenmemesini istediler. Bu da genclerin yalniz kalmasina ve umutsuzluga kapilmasina neden oldu. Bu kadar bolucu politikalari ilericilik diye anlatanlar umarim toplumun icine dustugu durumdan ders alip butun toplumu kucaklayacak toplumsal politikalara donerler. Selamlarimla,

      Cevapla
      +0
      -0
    • İsmail Önder

      Aklına, düşüncelerine, insanlık değerlerine, koyduğun hedef için (FÖTED ile) hiç azalmayan mücadele bilincine, diline, emeklerine sağlık sevgili Gönen.

      Cevapla
      +0
      -0