24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ 


24 Kasım Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Türkler arasında öğretmenler günü olarak kutlanıyor.
Ancak gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çalışan öğretmenlerimizin büyük bir çoğunluğuna hak ettikleri değer ne yazık ki verilmiyor. Almanya’da gerek eyalet hükümetleri tarafından atanan Türk öğretmenlerinin büyük çoğunluğu, gerekse Türkiye’den Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen öğretmenler okullarda çok zor koşullarda çalışıyorlar.
Daha birkaç yıl öncesine kadar eyalet hükümetleri tarafından görevlendirilen öğretmenlere Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri çok mesafeli bakıyorlardı. Hatta bazı eğitim ataşeleri Türkiye’den gönderilenlere bizim öğretmenler, eyaletler tarafından görevlendirilen öğretmenlere ise ötekiler kavramını ya da bizden olanlar veya olmayanlar kavramını kullanıyorlardı. Bu durum öğretmenler arasında da karşılıklı önyargıların artmasını körüklüyordu. Benzer bir durum da eyalet hükümetlerince görevlendirilen öğretmenlerin Türkiye’den gönderilen öğretmenlere karşı bakış açılarında yer alıyordu.
Peki, son yıllarda gerek bu kurumsal önyargılar gerekse tek tek birey olarak öğretmenlerin birbirlerine karşı olan önyargıları tamamen kalktı mı?
Bu soruya tümden olumlu bir yanıt vermek ne yazık ki, olanaklı değil. Ön yargılar azaldı, ama tamamen kalkmadı, kalkması da olanaklı değil. Çünkü her iki grup öğretmenin yaşam ve çalışma koşulları ve dolayısıyla olayları ve gerçekleri objektif olarak algılama olanakları birbirinden farklı.

Ancak bizce bunlardan daha önemlisi fiilen çok kültürlü topluma dönüşen Almanya’da bu çok kültürlülük gerçeğinin kabul edilmemesinin her iki kesimden gelen öğretmenler üzerindeki etkileri onların çalışma şevkini ve özverili çalışma yapmalarını önlüyor.

Kültürü eşit sayılmadığı ve tanınmadığı için öğretmen, kendisini çalıştığı kurumda işlevsiz ve gereksiz görüyor. Başlangıçta belirli bir motivasyonla işe başlamasına karşın, kendisi için çizilen oynama alanı içerisinde sıkışıp kalıyor. Mensubu bulunduğu azınlığa karşı yapılan ayrımcı uygulamalar ve birlikte çalıştığı Alman meslektaşlarının genel tutumları (istisnalar olabilir) nedeniyle umutsuzluğa düşüyor. Bir yandan mensubu bulunduğu azınlığın her geçen gün daha da artan sorunlarını çözme yolunda her hangi bir şey yapamamak, diğer yandan her geçen gün göçmen ve kültürel azınlıklar açısından daha da ağırlaşan çevre koşulları onu edilgen (pasif) bir duruma itiyor.
Öğretmenler açısından bu durumu daha somutlaştıracak olursak şunları söyleyebiliriz:
Okullarda Alman çevrelerce genel olarak dinlenilmemek, kaale ve ciddiye alınmamak
Çocukların artan sorunları ve durumları karşısında çaresiz kalmak ve sorunları çözmek için yaptığı çalışmalarda kendisini kalburla su taşıyan kişinin yerine koymak
Yalınız başına sorunları çözememenin acısını duymak, olaylardan ve çalışmalardan kendini geri çekmek
Yoğun sorunların karşısında diyalektik düşünmeyi unutup, birbirleriyle çok yakından bağlantılı sorunlar arasında ilişki kurmakta güçlük çekmek
Mihilist, yani hiç bir şeye inanmayan ve kimseye güvenmeyen bir duruma düşmek, zaten biz adam olmayız düşüncesine kapılıp kendine olan özgüvenini yitirmek
İçinde yaşadığı çok kültürlü toplumda kendi varlığını kabul ettiremediği, kültürü eşit değerde sayılmadığı için kendi içine kapanmak ve giderek toplumdan kendini izole etmek ya da yalnızca kendi mensubu bulunduğu azınlığa sığınarak daha da tutuculaşmak.

Sonuç olarak çok kültürlü toplumun yasal olarak Almanya’da kabul edilmemesi ve uygulamaya sokulmaması, kültürel ve etnik azınlıkların çoğunluk toplumundan dışlanmalarının temelini oluşturmaya devam ediyor. Çünkü şu anda Almanya’da yürürlükte olan yasalar ve kurallar, fiilen var olan çok kültürlü federal toplumun ve özellikle kültürel azınlıkların gereksinmelerine yanıt vermiyor. Yapılan uyum zirveleri, bu yolda atılan önemli birer adım olmakla birlikte, sürekli gelişen toplumsal, siyasal ve kültürel koşulları göz önünde bulunduran yasalar çıkartılıp, uygulanmadıkça 18 milyon göçmen kökenli insanın sorunlarına köklü bir çözüm getirmiyor.

Bu durum toplumun en savunmasız kesimini oluşturan kültürel azınlıklara mensup milyonlarca insanın federal siyasal sisteme ve kurumlarına yabancılaşmalarına neden oluyor. Bu da topluma ve sisteme yabancılaşan bu insanların bir bölümünün ya kendilerini her türlü siyasal, kültürel ve toplumsal çalışmadan geri çekerek içlerine kapanmalarına ve umutsuzluğa düşmelerine ya da geçen yıllarda Fransa da olduğu gibi şiddet ve zor yoluyla bu durumu değiştirebilmek için mücadele yöntemleri aramaları sonucunu doğurabiliyor.
Bunun için Federal ve eyalet hükümetlerine ve parlamentolarına düşen görev, toplumu yöneten ve belirleyen kuralları, yani anayasa, yasa, yönetmelik ve tüzükleri yeniden gözden geçirerek toplumun çok kültürlülüğünü kabul etmeleri ve bunun gerektirdiği yasal çerçeveyi uygulamaya sokmalarıdır.

İşte bu zor koşullarda çok büyük bir bölümü özveri ile çalışarak çocuklarımızın daha iyi bir eğitim almalarına katkıda bulunan, hangi kesimden olursa olsun öğretmenlerimizin 24 Kasım öğretmenler gününü kutluyor, içinde çalıştıkları zor koşullara karşın umutsuzluğa düşmemelerini ve uğraşlarına devam etmelerini diliyorum.



Dr. Ertekin Özcan

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.