15 TEMMUZ KALKIŞMASI 4 YIL SONRA KANÇILARYA’DA ANILDI

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Milli Görüş Teşkilatlarının Frankfurt’ta yapılan Genel Kurulu’nda (1994) gazeteci olduğunu söyleyen bir şahıs bana yaklaştı ve Müslüman cemaatlerin Almanya’daki gücünü sordu. Fethullah Gülen cemaatini de ayrıca sordu. İsminin Ruşen Çakır olduğunu söyleyen bu gazetecinin bana, Fethullah Gülen cemaatinin gücünü sorması garibime gitmişti. Ben o zaman Millî Görüş Teşkilatlarının İcra Kurulu üyesi idim. Sene 1994. 26 yıl önce.

Ben Fethullah Gülen cemaatini İmam-Hatip-Lisesi’nden beri tanıyordum. Kendi içlerine kapalı bir cemaat görünümündeydi. Ne zaman çoğaldılar, ne zaman dallanıp budaklandılar da Ruşen Çakır bana böyle bir soru yöneltti. Şaşırdım.

Öğrenciliğimiz zamanında onlara, Milli Türk Talebe Birliği’nin (M.T.T.B) çatısı altında birlikte çalışmayı teklif ederdim; onlar ”şimdi iman kurtarma zamanıdır, nefis terbiyesi zamanıdır” diyerek birlikte çalışma teklifimizi reddederlerdi.  Ellerinde Cevşenleri vardı. Cevşen, Farsça kökenli bir kelimedir. “Bir tür zırh, savaş elbisesi” manasına gelmektedir. Şii kaynaklıdır. Musa el-Kazım-Cafer es-Sadık-Muhammed el-Bakır-Zeynelabidin-Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilir.
Küçük, büyük, yaşlı, genç, birçok insanın boynunda taşıdığı bu duayı Türkiye Müslümanlarına Said Nursi tanıtmış ve talebelerine de tavsiye etmiştir.

Cevşen’i okuyan veya üzerinde taşıyan kimseye kuşun geçmeyecek, yangın, sel, deprem gibi afetler zarar veremeyecektir.

İnançlarına göre, bu dua Peygamber Efendimize, Uhud Harbi esnasında Cebrail tarafından getirilmiştir. Cebrail Hz. Muhammed’e (s): “Üzerindeki zırhı çıkar ve bu duâyı oku. Bu duâyı üzerinde taşır ve okursan zırhtan daha büyük tesiri vardır” demiştir. Peygamber Efendimiz duânın tesirinin sadece kendine mi mahsus, yoksa ümmete de şamil mi olduğunu sorunca, Cebrail (s) şöyle buyurmuştur: “Ya Resulullah, bu duâ Cenab-ı Allah’ın sana ve ümmetine bir hediyesidir. Bunun sevabını Allah’tan başka kimse takdir edemez.” (Ahmed Ziyaeddin Efendi, Mecmuatü’l Ahzab, İstanbul 1298 R, s. 231-261.) demiştir.

Nedense bu dua Peygamberimizin Uhud’da yaralanmasına mani olamamıştır. İzmir Yüksek İslâm Enstitüsünde de Fethullah Gülen’in öğrencilerinin, tartaklanmasına, dövülmesine mâni olamadı.

1977 yılında İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü’nün Fakülte olması için mücadele verdik. Enstitü öğrencileri olarak bütün Türkiye’de boykot kararı alındı. Biz İzmir’de, Fethullah Gülen yolumuza taş koymasın diye evine gittik ve kendisiyle konuşup, anlaştık. Bizi destekleyeceğini söyledi. Hatta bizleri tebrik etti. Bizlere, verilmeyen hakkın zorla alınabileceğini söyleyerek bizleri teşvik bile etti.

Hep birlikte boykota başladık, Ülkücüler, MTTB’ liler, Nurcular olarak hep birlikte omuz omuza hak aramanın haklı mutluluğunu yaşıyorduk. Ne yazık ki, Fethullah Gülen grubu üçüncü günde boykotu kırdı. Fethullah Gülen Enstitünün karşısındaki yamaca kadar gelip öğrencilerine destek verdi. Bize söz verdiği halde sözünde durmadı. Peşi sıra koştuk, yakalayamadık. Çatışma çıktı ve birçok öğrenci yaralandı.

Öğretmenliğim döneminde de onlara karşı mücadeleler verdim. Hiçbir zaman güven vermezlerdi. Takiyye yaparlardı. Takiyye; bir kimsenin kendisini tehlikelerden korumak için yaptıklarını ve yapacaklarını gizlemesi demektir. Asıl niyetlerini 40 yıl gizleyen Fethullah Gülen ve öğrencileri, bu süre içinde imanlarını kurtarmış ve nefislerini terbiye etmiş(!) olmalılar ki; 15 temmuzda 251 Müsümanı şehit ettiler. Kardeşi kardeşe, anayı-babayı birbirlerine ve çocuklarına düşman ettiler. 15 Temmuz sonrasında başarı elde edemeyince de mağdur edebiyatı yaparak halkın duygularını sömürüyorlar.

Kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak adlandıran Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu askerler yurtta sulh(!) yapmak için 251 Müslümanı, şehit ettiler. Binlerce Müslümanı da yaraladılar. Alnı secdeli, başı örtülü kişiler… 40 sene maddi ve manevi yardımlarımızla desteklediğimiz kişiler, yani camide bizimle beraber saf tutanlar… Peki Ruşen Çakır nereden biliyordu bunları 1994 yılında derseniz… Bu bir projeydi ve bu projeyi bilenler biliyor ve onların güçlerini zaman zaman test ediyorlardı, dememiz gerekmez mi?

Darbeden 4 yıl sonra, 15 Temmuz 2020 yılında Berlin’de şehitlerimiz anıldı. Büyükelçi Ali Kemal Aydın çok anlamlı bir konuşma yaptı Kançılarya’da. Önemine binaen tarihe not düşmek için aynen Aktarıyorum. (15 Temmuz 2020)

“FETÖ tarafından planlanan, örgütün ordumuz içine sızdırılmış mensupları tarafından gerçekleştirilen, 251 vatandaşımızın şehit olmasına ve 2.193 vatandaşımızın da yaralanmasına neden olan 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden geçen dört yıllık süreçte FETÖ’yle mücadele, yurtiçi ve yurt dışında devletimizin temel önceliklerinden birini oluşturmaya devam etmektedir.

Bu dört yıllık süre zarfında yurt içinde 15 Temmuz sorumlularının hukukun üstünlüğü ilkesi temelinde adalet önünde hesap vermeleri sağlanmış, FETÖ’nün devlet kurumları içerisindeki örgütsel yapılanması deşifre edilmiş, mensupları hakkında idari ve adli süreçler başlatılmıştır.

Elbette 40 yıl boyunca devlete sızan sinsi bir yapıyı 4 yılda tamamen temizlemek mümkün değildir. Nitekim güvenlik ve yargı birimlerimiz, her gün yeni bir bulguya ulaşarak, örgütün kripto yapılanmasını açığa çıkarmaya devam etmektedir.

Gelinen aşamada, örgütün “paralel devlet yapılanmasının” omurgası çökertilmiş, FETÖ’nün devlet kurumları dışında kalan, eğitimden medyaya ve ticaretten bankacılığa uzanan paravan oluşumları da bertaraf edilmiştir.

Karşı karşıya bulunduğumuz olağanüstü tehdit ve güvenlik sınamalarına rağmen bu illegal yapıyla mücadelemiz yasal düzenlemeler içerisinde ve hukukun üstünlüğü temelinde yürütülmüştür.

Bu çerçevede, Türkiye genelinde açılan 289 fiili darbe davasından bugüne kadar 275’inin ilk derece yargılamaları sonuçlandırılmış ve 7 bin 376 kişi hakkında karar verilmiştir.

Bunların arasında 1315 sanığa ağırlaştırılmış müebbet, 1217 sanığa müebbet, 1598 sanığa süreli hapis cezası verilmiştir. 2 bin 692 sanık ise beraat etmiştir. 554 sanık hakkında ise ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.

Devam eden 14 darbe davasında ise 1369 sanık olup bunlardan 605’i tutuklu yargılanmaktadır.

FETÖ’ye ilişkin halihazırda 132 bin 954 kişi hakkında 66 bin 261 soruşturma dosyası bulunmaktadır. 58 bin 409 kişi hakkında ise hazırlanan 42 bin 270 mahkeme dosyası kapsamında yargılama devam etmektedir.

Öte yandan, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kaynaklarca meydana geldiği ileri sürülen mağduriyetlerin incelenmesi ve çözümlenmesi için yeni mekanizmalar oluşturulmuştur.

Bu çerçevede kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu, KHK ile meslekten ihraç edilenler, kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin yapılan 126 bin 300 başvurunun 108 bin 200’ünü karara bağlamıştır.

Başvuruların 96 binini reddeden ve 12 bin 200’ünü ise kabul eden Komisyonda, 18 bin 100 müracaatın incelemesi ise sürmektedir. Böylece Komisyon, başvuruların yüzde 85’ini sonuçlandırmıştır.

Yapılan kararlı mücadele sonucu Türkiye’deki yapılanması çökertilen örgüt, strateji değişikliğine giderek yurtdışı faaliyetlerine daha fazla ağırlık vermeye başlamıştır.

FETÖ’nün yurt dışı yapılanmasıyla mücadele dış politikamızın en öncelikli gündem maddelerinden biridir. FETÖ’nün yurtdışındaki hareket alanının daraltılması, mensuplarının adalet önünde hesap vermelerinin sağlanması ve örgütün para transferlerinin engellenmesi amacıyla idari tedbirler ve adli süreçler devreye konulmuştur. FETÖ’nün yurtdışı yapılanmasının önde gelen elebaşlarına yönelik olarak Türkiye’de açılan soruşturmalar kapsamında, şahısların bulunduğu ülkelerden ülkemize iadeleri için gerekli girişimler yapılmaktadır.

Öte yandan, yurtdışındaki FETÖ iltisaklı eğitim kurumlarının kapatılması, FETÖ unsurlarından arındırılması ve Türkiye Maarif Vakfı’na devredilmesine yönelik çalışmalar da devam etmektedir.

Bu kapsamda sürdürülen yoğun çabaların neticesinde;

Bugüne kadar 38 ülkede FETÖ iltisaklı okul ve dil kurslarının faaliyetleri kısmen ya da tamamen sonlandırılmış, bunların 20’sinde okullar Türkiye Maarif Vakfına devredilmiştir. Bunun yansıra, Türkiye Maarif Vakfı 22 ülkede yeni okullar açmıştır.

Çeşitli ülkeler ve uluslararası örgütler, FETÖ’yü terör örgütü olarak ilan etmişlerdir. Bu çerçevede; 19 Ekim 2016 tarihinde düzenlenen İİT Dışişleri Bakanları 43. Toplantısında FETÖ terör örgütü olarak ilan edilmiş; benzer bir karar 1 Aralık 2016 tarihinde Asya Parlamenterler Asamblesi tarafından alınmış; 27 Ocak 2017 tarihinde ise İİT Parlamenterler Birliği’nin 12. Konferansında teyit edilmiştir. Ayrıca KKTC’ye ilaveten, Pakistan Yüksek Mahkemesi, 28 Aralık 2018 tarihinde aldığı kararla, FETÖ’yü terör örgütü olarak tanımlamıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki dört siyasi Parti Grubu tarafından, FETÖ’ye ilişkin mücadele kapsamında 9 Ağustos 2019 tarihinde FETÖ hakkında ortak bir açıklama yayımlanmıştır. Başta terör örgütünün lideri Fethullah Gülen olmak üzere FETÖ mensuplarının en yakın zamanda ülkemize iade edilmelerinin beklendiğini vurgulayan açıklama, FETÖ ile mücadele alanındaki çalışmalarımıza güç kazandırmıştır.

Bugüne kadar 20’den fazla ülkeden 120’den fazla FETÖ mensubunun Türkiye’ye sınırdışı edilmesi sağlanmıştır.

FETÖ yapılanmasının en güçlü olduğu ülkelerin başlıcalarından biri bildiğiniz gibi maalesef Almanya’dır.

Türkiye’den sonra en fazla Türk kökenli insanın yaşadığı ülke olan Almanya, FETÖ için başından beri cazip bir hedef olmuş ve örgüt burada güçlü ve geniş bir ağ kurabilmiştir.

Örgüt, buradaki yapılanmasını uzun süre önce kurmuş, sinsi çalışmalarını genişleterek sürdürmüştür.

Bugün itibariyle Almanya’da FETÖ iltisaklı okul, dershane, dil okulu, etüt merkezi, öğrenci yurdu, eğitim-kültür derneği ve benzeri isimler altında 110’dan fazla sözde eğitim kurumunun faaliyet gösterdiği tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra çok sayıda ışık evi bulunduğu bilinmektedir.

FETÖ iltisaklı olan ve kapanan eğitim kurumlarının sayısı ise 8’dir. Bu eğitim kurumlarının bazılarının velilerin çocuklarını alması sonucu kapatıldığı ve genel olarak FETÖ okullarındaki Türk öğrenci sayılarının azaldığı bilinmektedir. Bu da bize, Almanya’daki Türk toplumunun ezici çoğunluğunun FETÖ iltisaklı kuruluşlarla ve kişilerle arasına mesafe koymasının etkisiyle terör örgütünün Almanya’da zemin kaybına uğramaya devam ettiğini göstermektedir.

Mutlak bir gizlilikle hareket eden bu yapılanmanın, Alman makamlarından aldığı desteklerle işletmeye devam ettiği okulları aracılığıyla örgüte hem insan kaynağı hem de mali kaynak sağladığı sır değildir.

Örgüt gerçek yüzünü saklayarak Alman kamuoyuna kendisini diyalog yanlısı, seküler, barışcıl ve demokratik bir STK gibi tanıtmaya devam etmektedir.

Örgüt mensupları Türkiye’ye düşman çevrelerle işbirliği içinde propaganda ve lobi imkânlarını kullanarak asılsız haberler üzerinden mağduriyet hikâyeleri uydurmaya, Alman medyasında görünür olmaya çalışmaktadır.

Maalesef Almanya, bu dönemde dünyanın her yanından kaçarak sığınacak yer arayan örgüt imamlarının yanı sıra asker, hâkim ve savcı, diplomat, işadamı, sanatçı, gazeteci, öğretmen, akademisyen gibi farklı mesleklerden binlerce FETÖ’cü için güvenli bir liman haline gelmiştir.

Aralarında bizzat darbe girişimine katılanlar da olmak üzere bir kısmı lider kadrosuna mensup çok sayıda FETÖ’cünün adalet önünde hesap vermeden ellerini kollarını sallayarak bu ülkede gezmeleri köklü bağlarımız ve dostluğumuz açısından büyük talihsizliktir.

Federal Göç ve Mülteciler Dairesinin (BAMF) açıkladığı verilere göre ülkemizden son 4 yılda Almanya’ya sığınma başvurusunda bulunduğu belirtilen 34.354 kişinin önemli bir kısmının bu örgütün üyeleri ve iltisaklılarından oluştuğu tahmin edilmektedir.

2015 yılında 1.500 olan bu rakamın, darbe girişiminin gerçekleştiği 2016 yılından itibaren katlanarak 2019’da 10.784’e ulaşması, bu şahısların ağırlıklı olarak FETÖ bağlantılı olduğuna işaret etmektedir.

İltica başvuruları kabul edilenlere oturum ve çalışma izni verilerek, adalet önünde hesap vermeden burada rahat şekilde yaşamalarına imkân tanınması adil ve kabul edilebilir bir durum değildir.

Alman makamları kişisel verilerin korunması mevzuatı ve 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi hükümlerini öne sürerek bu konularda tarafımızla bilgi paylaşımında bulunmamaktadır.

Türk halkı darbecilerin adalet önüne çıkarılarak, kurdukları kumpasların ve işledikleri suçların hesabını vermelerini beklerken, suçluları himaye etmenin suça iştirak anlamına geldiği unutulmamalıdır.

Bugüne kadar Almanya’dan iadelerini talep ettiğimiz, bir kısmı lider kadrosuna mensup 77 FETÖ’cü hakkında olumlu bir geri dönüş olmamıştır.

Diğer yandan, örgütün para transferlerinin engellenmesi amacıyla malvarlığının dondurulmasını talep ettiğimiz FETÖ ile bağlantılı toplam 91 şahıs (2017: 72; 2020: 19) hakkında Alman makamlarının, FETÖ’nün Almanya’da terör örgütü olarak kabul edilmediği gerekçesiyle, herhangi bir işlem yapmadıklarını da burada paylaşmak istiyorum.

FETÖ bağlamında dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer gelişme ise üç dini biraraya getirme iddiasıyla gerçekleştirilmekte olan “House of One” adlı ibadet evi projesidir.

Bütün girişimlerimize rağmen, Müslümanları temsilen FETÖ iltisaklı Kültürlerarası Diyalog Forumu adlı oluşumun katıldığı ve Berlin Eyaleti’ne ilave olarak Federal Hükümet tarafından da 10 milyon Avro mali destek sağlanan projenin temel atma çalışmaları başlatılmıştır.

FETÖ’nün çıkarılması halinde projeye katılımı değerlendirebileceğimiz yönündeki teklifimiz de maalesef karşılıksız bırakılmıştır.

FETÖ’ye kendince meşruiyet ve haketmediği bir temsil iddiası sağlayan bu projenin özel finansörlerinden biri dahi desteğini çekmişken Alman devletinin projeye destek vermeyi sürdürmesinin izahı yoktur.

Geçtiğimiz dört yılda Alman muhataplarımızla her düzeyde yaptığımız tüm temaslarda, FETÖ’nün bir terör ve suç örgütü olduğunu,

15 Temmuz’un, FETÖ’nün işlediği en hain ve kanlı cürüm olmakla birlikte, buzdağının görünen yüzü olduğunu,

FETÖ’nün kendisini lanse etmeye çalıştığı gibi sadece eğitim ve hayır işleriyle uğraşan toplumsal bir hareketten ibaret olmadığını, gizlediği gerçek yüzünün farklı olduğunu,

Aksine, bu gibi faaliyetleri paravan olarak kullanan sinsi bir örgüt olduğunu,

Eğitim kisvesi altında terör faaliyetleri için eleman devşirmeye çalıştığını,

Esasen Almanya için de bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu, somut örnekleriyle ayrıntılı olarak anlatmaya izah etmeye çalıştık, çalışıyoruz.

Bu yapının içyüzünün görülebilmesi için muhakkak Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından izlenmeye alınması gerektiğini dile getirmeye devam ediyoruz.

Aynı şekilde Almanya’nın, dünyanın her yanından kaçarak sığınacak yer arayan FETÖ mensubu kişiler için korunaklı sığınak haline gelmesinde duyduğumuz rahatsızlığı ısrarla dile getiriyoruz, getirmeye devam edeceğiz.

Alman muhataplarımızın bu konuda müttefiklik ruhuna yakışan bir dürüstlük ve samimiyet içerisinde hareket etmelerini talep ediyoruz.

Almanya’nın FETÖ konusunda atacağı adımların karşılıklı güven ve ikili ilişkilerimiz bakımından da oldukça önemli olduğunu burada vurgulamak istiyorum.

Bu vesileyle Almanya’daki Türk toplumunun Türkiye’deki kardeşleriyle birlikte FETÖ’yle mücadelede sergilediği yakın dayanışma, birlik ve beraberlik ruhunun bizlere güç ve moral verdiğini ayrıca belirtmek istiyorum. Teşekkür ederim.”

Rüştü Kam

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.