Yaşadığınız yerlere kendinizi yabancı hissettiğiniz ve bir anda boşluğa düştüğünüz oldu mu?
Mesela; yıllarca dirsek çürüttüğünüz okulunuz…
Bahçesindeki çınar ağacı…
Her zaman yürüdüğünüz yol, indiğiniz merdivenler…
İçinde top koşturduğunuz stat…
Şampiyonluk sevinci yaşandığınız tribünler…
Bütün bu anıların geçtiği yerler yok olmuş ise nasıl bir duygu fırtınası yaşarsınız?
Eski okul yıkılıp yerine yenisi yapılmış olsa nispeten yadırgamazsınız.
Çınar ağacı kesilip yenileri dikilmiş ise şaşırmazsınız.
Kullandığınız eğri büğrü yol asfalt kaplanmış yürünür hale gelmişse sevinirsiniz.
Aksine; bunlar yok olmuş ise, anılarınızdaki devamlılık ta sona ermiştir. Artık onlara
dokunamayacağınızı, kokusunda gizli ayrıntıları hissedemeyeceğinizi anlarsınız.
***
Değişim sadece çevremizdeki bina, yol ve ağaçlarla olmaz. Hızlı bir şekilde sevdiğimiz, saygı
duyduğumuz, bazen elini öpmekle, bazen de elini sıkmakla, kucaklaşmakla mutlu olduğumuz
insanların da yaşam sahnesinden çekildiğini, yalnızlık duygusunun benliğinizi sardığını fark
edersiniz.
İster-istemez meydana gelen değişimler de yitirilenin yerine daha iyisinin gelmediğini görmek
insanın içini burkar.
Sakallı erkekler, örtülü veya bıyıkları terli kadınlar görmek, alışmadığınız kaba-saba insan
topluluklarının çoğalması ve bunların sarmalında sıkışmak, sizi; bulunduğunuz yerlerden
uzaklaştırıyor.
Yaşam alanlarınızın istila edildiği, bunun sona ermeyeceği, aksine giderek her geçen gün
daha da artacağını bilmeniz ise, içinizde ki öfkenin kabarmasına, başka ülkelerde
gördükleriniz ile durum karşılaştırması yapmanıza neden oluyor.
Bizim için her dönemde Vatan; insanın doğduğu, yurt denilen yer ise yaşamak için seçtiği yer
olmuştur. Tatillerde bulunduğumuz yerden memlekete gidiyoruz deriz ama yurt dışından
gelirken Vatana döndüğümüzü ifade ederiz.
***
Bu topraklarda yaşamanın bir bedeli vardır. Vatan sahibi olmanın da… Bugün bile Türk
Askeri bu bedeli ödemeye devam ediyor. Şehit cenazelerinin henüz ardı arkası kesilmiş,
sınırlarımıza barış gelmiş değil.
Evet.
Vatan; kolay elde edilmez. Kolay da korunmaz. Ter ve kan dökülür. Uğrunda can verilir.
Bizim atalarımız dünden bugüne, yurt olarak göçtükleri yerleri vatan yapmak için bütün bu acı
sınavlardan geçmişlerdir.
Bir eve “misafir” olarak gelmek başkadır, ev sahibinin yerini almak başka bir şeydir… Şu
anda Türkiye de ki durum ayni ile vaki’dir. Misafirler ev sahibini rahatsız etmek, kovmak ve
evlerine yerleşmek derdindedir.
***
Gizli parası, altınları, dolarları olanların en mutena semtlerde evler, daireler almaları; en lüks
caddelerde dükkânlar açmaları; son model araçlara kurulmaları hiçbir yabancı ülkede
Türklere tanınan imtiyazlar değildir.
Ancak; kollarımızı açtığımız ve savaş mağduru olarak kabul ettiğimiz insanların bir zamanlar
Filistin’e sığınmacı olarak yerleşen İsrailli göçmenlerden pek farkları kalmadığını bir gün gelir
acı, acı hatırlarsak çok üzülürüm.
Yakında pek çok göçmen; insan davranışlarının doğal sonucu olarak; kendi siyasi ve iktisadi
örgütlenmelerini tamamlayacaklardır. Ayrıca siyasi partilerini kurup, kendi kolonilerini
oluşturdukları bölgelerde yaşamak istemeleri, hatta kendi oluşturdukları gizli otonom
yönetimlerine karar vermeleri de beklenebilir.
Umarım, Türk toprakları üzerinde hak iddia edecekleri gerçeği ile yüzleşmeyiz.
***
Yeni göçmenler; beraberlerinde getirdikleri hastalıkları, savaş kültürünü, kaba davranışları,
kötü alışkanlıkları sınırlarımızdan içeri taşımakla kalmamışlar, gittikleri yerlerde bu
alışkanlıkları ve davranış biçimlerini genç kuşaklarımıza da aşılamaya başlamışlardır.
Bu gerçek; ülkemizin devlet eli ile önlenememiş bir yabancı istilası olarak algılanmaktadır.
Kontrol edilemeyecek bir sayıya ulaşmış olmaları, resmi otoritenin kararlarına karşı direniş
gösteren bir karaktere sahip olmaları ise endişe yaratmaktadır. Çeşitli yollarla yurda
dağılmayı ve yerleşmeyi başaran bu insanların büyük şehirlerde yeni gecekondu kentler
oluşturdukları veya mevcut gecekonduları satın aldıkları, bu yol ile göçmen olma kurallarını
çoktan ihlal ettiklerini görmekteyiz.
***
Genç işsizlerin ucuz iş gücü olarak çalışmaları, Türkiye’de ki sendikaların patron kesimi
karşısında elini zayıflatmakta; iş barışını tehdit etmektedir. Sigorta istemeyen, vergi
ödemeyen kayıt dışı bir iş gücü finans sorunları yaşayan işletmeler için tercih sebebi
olmaktadır.
İlgililerin ve muhalefetin bu konuda hoş görülü davranması Türk halkının sinirlerini
bozmuştur. Makul sayıda savaş mağdurlarını göçmen olarak kabul etmek yerine, tehdit
unsuru olan akın rehabilite edilememiştir.
Türk insanının gelenek ve göreneklerine aykırı davranışlar sergileyen göçmenlerin pek çok
ortamda bünyenin reddetmesi oldukça düşündürücüdür.
Kısacası Türk insanı; geçici “misafirliğe evet, kalıcı yerleşime karşı” bir tavır sergilemekte,
daha önceki göç dalgalarında ki Türk kökenli balkan göçmenlerini karşıladığı gibi bir kabul
davranışı sunmamaktadır.
***
Bıyıkları terli, ayakları kokan kadınlarla, nargile kültürünü zıplatan erkeklerin, ülkenin gözde
kentlerinde, İstanbul da Beyoğlu’nda sergiledikleri sıra dışı davranışlar, tarihi kimliğini bile
etkilemektedir.
Zaten eğitim konusunda yeterince sorun var iken, eğitilemeyen yeni bir kitlenin verdiği
rahatsızlık karşısında halkın sesini duymayan, oy avcılığı peşinde koşan, duruma göz
yumanların çıkacak sonuçla ilgili bedeli çok ağır ödeyecekleri bir gerçektir.
Sonuçta;
Türkiye kendine katma değer kazanmak yerine mevcut değerlerinden çok şey
kaybetmektedir.
Eskiden Osmanlı imparatorluğu fethettikleri topraklara belli sayıda Türk aileler yerleştirerek
oraları Türkleştirme yoluna gitmişlerdi. Buna “İskân” politikası denilmekteydi. Ek olarak
“İstimalet” politikasını da uygulayarak uzun yıllar girdikleri ülkelerde kalmayı başarmışlardı.
Günümüzde Osmanlı özentisi yöneticiler de ayni politikayı mı güdüyorlar acaba?
Neden ve kime hizmetle? Ne dersiniz?
ALMANYA
13 saat önceALMANYA
14 saat önceALMANYA
14 saat önceALMANYA
14 saat önceALMANYA
16 saat önceABD
16 saat önceALMANYA
17 saat önce